Nadir Ağa, Sultan II. Abdülhamid‘in harem ağalarından biridir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde önemli bir figür olarak öne çıkmıştır. Nadir Ağa, 1957 yılında vefat etmiştir ve hatıraları yıllar sonra bir tarih mecmuasında yayımlanmıştır. Galip Paşa, Sultan Abdülhamid’in tahttan indirildiği dönemde Yıldız Sarayı’nı teslim aldığında Nadir Ağa’yı “Yetişme tarzından umulmayacak kadar zeki, zarif, ahlâklı ve medenî cesareti olan genç bir siyahî” olarak tanımlamıştır. Sultan Abdülhamid tahttan indirildikten sonra, darbecilere hazinenin yerini söylemeyen birinci musahip Cevher Ağa asılmış; bunun üzerine ikinci musahip olan Nadir Ağa, kendisinden isteneni yaparak canını kurtarmıştır.Nadir Ağa’nın ilginç bir başka yanı ise, saraydan çıkarıldıktan sonra Göztepe’de bir bahçe satın alarak Kırım inekleri beslemesi ve Türkiye’de ilk kez şişe sütü üreterek geçimini sağlamasıdır.
Nadir Ağa, Habeşistan’ın güneyinde, Kenya sınırındaki Limnu köyünden çocukken kaçırılmış, iğdiş edildikten sonra esircilere satılmıştır. Bu yolculuğun sonunda Mekke’ye getirilmiş ve zayıflığı nedeniyle kimsenin itibar etmediği bu çocuğa Mekke Şerifi’nin annesi sahip çıkmıştır. O dönemlerde Sudanlılar Sultan Abdülhamid’in itimadını kaybetmiş ve padişah “Artık sarayda Sudanlı görmek istemiyorum” demiştir.
Bu koşullar altında, 1880’lerde beş-altı yaşlarında olan Nadir Ağa İstanbul’a getirilmiş ve saraya alınmıştır. İlk geldiğinde dil bilmeyen bu çocukla padişah Arapça konuşmuş ve zekasıyla dikkat çekmiştir. Zamanla padişahın güvenini kazanarak ikinci musahipliğe kadar yükselmiştir. Ancak ailesinin durumunu sürekli merak etmekteydi ve bu durum padişahın da dikkatinden kaçmamıştı.
Habeş İmparatoru I. Menelik’in sefiri İstanbul’a geldiğinde, padişah Nadir Ağa’nın ailesini soruşturmasını rica etmiştir. Ancak Nadir Ağa, ailesi bulunsa bile saraydan ayrılmayacağına dair söz vermiştir. Kendisi, sefiri Maşaşa’ya takdim etmiş ve Limnu’dan olduğunu öğrenince sefir, dönüşünde ailesini araştıracağına söz vermiştir.
Ancak sefiri Maşaşa’dan uzun süre haber gelmemiştir. Padişah her gördüğünde Nadir Ağa’ya “Maşaşa bizi unuttu” demiştir. Bir gün saraya Habeşistan’dan büyük bir paket ve mühürlü bir mektup gelmiştir. Sefir, Fransızca yazdığı mektubunda, “Sizin işinizle imparator bizzat ilgilendi. Limnu’ya tahkikat için Addis Ababa’dan bir heyet gönderdik. Maalesef ailenizden kimseyi bulamadık. Tahkikat neticesinde ailenizin Kenya’ya hicret ettiğini öğrendik. Bütün arzumuza rağmen size sevinçli bir haber verememekten dolayı özür dileriz. Pakette Limnu civarına ait iki yekpare fildişi, bir külçe altın ve imparator tarafından size birinci rütbeden iki kıta arslan nişanı gönderilmiştir.” şeklinde açıklamada bulunmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında basına sıkça yansıyan bir diğer harem ağası da “Abdülhamid’i avucunda tutan adam” olarak bilinen ünlü Nadir Ağa olmuştur. 1957 yılına kadar yaşayan Nadir Ağa, magazin basınının da ilgisini çekmiştir. 1934 yılında “Yedigün” dergisinde yer alan M. Süleyman (Çapanoğlu) imzalı röportajda Nadir Ağa, saraydan sonraki günlerini anlatmıştır. 31 Mart olayından sonra bir süre tutuklu kalan Nadir Ağa, daha sonra beraat etmiş ve çiftçilik yapmaya başlamıştır:
“Erenköyü Kozyatağı’nda biraz toprağım vardı, orasını işlettim. Umumi harbe kadar çiftçilik yaptım. Harp esnasında işlerim bozuk gitti, çifti de çubuğu da bırakmağa mecbur kaldım.”
Bu ifadeler, Nadir Ağa’nın saraydan sonraki yaşamında karşılaştığı zorlukları ve geçim mücadelesini yansıtmaktadır.
elesini yansıtmaktadır.