Feyzullah Efendi Medresesi
Feyzullah Efendi Medresesi, Kitâbe ve vakfiyesine göre 1700-1701 yılında, III. Ahmet döneminde Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi tarafından inşa ettirilmiştir. XX. yüzyıl başlarına harap bir durumda ulaştığından belediyece yıkılarak yerine park yapılması düşünülmüş, ancak İstanbul Muhipleri Cemiyeti’nin teşebbüsü ve Evkaf Nâzırı Şeyhülislâm Mustafa Hayri Efendi’nin gayretleriyle tamir ettirilerek yok olmaktan kurtarılmıştır (1916). Ardından da kütüphanesinde bulunan Feyzullah Efendi’nin vakfı 2189 yazma esere ilâveten Ali Emîrî Efendi’nin bağışladığı 16.000 kitapla Fâtih Millet Kütüphanesi adı altında genel kitaplık haline getirilmiştir; halen Millet Kütüphanesi adıyla bu hizmeti sürdürmektedir.
Yapı, kare planlı bir avlunun etrafına sıralanan mescid-dershane, kütüphane ve medrese hücrelerinden oluşur. Cephe duvarında kesme taş, diğerlerinde bir sıra taş – iki sıra tuğla malzeme kullanılmıştır. Onarım sırasında zeminden hayli aşağıda kalan asıl kapı örülmüş ve arkasındaki giriş holü oda olarak değerlendirilmiştir; yapıya bugün avlunun doğusuna açılan eski arka kapıdan girilmektedir. Feyzullah Efendi sokağına bakan asıl kapının kemeri üzerinde sülüs hatla yazılmış dört satırlık bir Arapça tarih kitâbesi, kapının yanlarında yer alan biri büyük iki mermer çeşmeden büyük olanın üzerinde de ta‘lik hatla yazılmış dört beyitlik ikinci bir tarih kitâbesi bulunmaktadır. Bugün çeşmelerin alt kısımları toprak altında kalmış durumdadır.
Avlunun kuzeyinde, fevkanî olarak inşa edilmiş 7,50 × 7,50 m. ölçülerinde kare planlı mescid-dershane ile ona simetrik bir görünüm arzeden kütüphane yer almaktadır. Üstleri pandantif geçişli kubbelerle örtülü olan ve girişleri ortadaki sütunlu ve önü yüksek mermer korkuluklu mâbeyne açılan bu ikiliye avludan on bir basamaklı bir taş merdivenle çıkılmaktadır. Merdivenin başında ve mâbeynin öndeki iki merkezî sütununun arasında yer alan kapı basık kemerinde göze çarpan rozetleri, ta‘lik harflerle yazılmış Türkçe kitâbesi, mukarnas ve palmet dizileriyle süslenmiş üst çerçevesi ve dantel şeklinde işlenmiş bitki motifli tacıyla Osmanlı mermer işçiliğinin en gösterişli örneklerinden birini oluşturmaktadır. Üç pencere ile sokağa bakan mâbeyin, ikisi gömme sekiz sütun ve kemerlerle desteklenmiş dokuz bölümden meydana gelir. Bölümlerin üzeri dört kubbe ve üç çapraz, iki aynalı tonozla örtülmüştür; ortadaki kubbe içten mukarnas dolguludur.
Mescid-dershane binası, kıble duvarındaki mihrap nişi ile diğer duvarlarda yer alan birer dolap nişi ve ikişerden sekiz pencereyle teşkilâtlandırılmıştır; mihrap nişinin önceden çinilerle kaplı olduğu bilinmektedir. Kapı kemerinin dış yüzünde tarih kitâbesi, iç yüzünde altın yaldızla yazılmış hadisler bulunmaktadır. Kubbe geçişleri madalyon biçiminde levha yazılar, kubbe ise beyaz badana üzerine kalem işi şemse-sa‘lbek motifleriyle tezyin edilmiştir. Mescid-dershane ile aynı özelliklere sahip bulunan kütüphanede ondan farklı olarak beş pencere yer almakta ve bunların üçü avluya, ikisi mâbeyne açılmaktadır; sokağa bakan arka ve yan duvarlar sağırdır.
Avluyu güney ve batıdan “L” biçiminde saran on adet medrese hücresi diğer yapılardan daha alçak seviyede tutulmuştur. Üstleri kubbeyle örtülü olan 4 × 4 m. ölçülerindeki hücrelerde birer ocakla birer dolap nişi mevcuttur. Odaların önünde on sütuna basan kemerlere oturtulmuş kubbelerle örtülü bir revak bulunmakta ve bugün açıklıklarının kemerlerden itibaren camekânla kapatılarak okuma salonu haline getirilmiş olduğu görülmektedir. Avlunun ortasında altıgen planlı bir şadırvanla bir kuyu yer almaktadır. Altı mermer sütunun taşıdığı piramit biçiminde basık bir külâhla örtülü olan şadırvan, her yüzü mermerle kaplanmış altı kurnası ve ince işçilikli demirden havuz şebekesiyle medresenin âhengine uyum sağlamış durumdadır. Yüksek korkulukla çevrilen çıkrıklı kuyu ise iptal edilmiştir. Günümüzde avlunun büyük bir bölümü çiçek bahçesi halindedir.
Feyzullah Efendi Medresesi, klasik Osmanlı medrese şemasını devam ettiren son örneklerden biridir. Dengeli planı ve mimarisiyle ortaya zarif, aydınlık ve ferah bir mekân olgusu koyar. Ancak gerek cepheyi hareketlendiren çeşmelerde, gerekse daha geç dönemlerde yenilenen içteki kalem işi süslemelerde Batılılaşma döneminin etkileri kendini göstermektedir.
Kaynak: İslâm Ansiklopedisi