Süleyman DEMİREL

Süleyman DEMİREL, Süleyman Demirel 1 Kasım 1924’te Isparta’da İslâmköy’de doğdu. İlkokul öğretmeni kendisine Gündoğdu ismini de verdiğinden çocukluğunda Dolaksızoğlu Süleyman Sami Gündoğdu olarak bilinirdi. Babası Yahya Bey, annesi Ümmühan Hanım’dır. Yahya Bey, I. Dünya Savaşı ile İstiklâl Harbi’ne katılmış, daha sonra muhtarlık ve belediye başkanlığı yapmıştır. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan orta halli bir aileden gelen Süleyman Sami dindar bir aile ortamında büyüdü. Çocukluğunda Said Nursi’nin talebelerinden kendi köylüsü olan Hâfız Ali’den Kur’an dersi aldı.

Süleyman Demirel ilkokulu köyünde, ortaokulu Isparta’da okudu. Liseyi Muğla ve Afyon’da parasız yatılı olarak tamamladı. İstanbul Mühendis Mektebi’ni de parasız yatılı kazandı. Öğrenimine Makine Bölümü’nde başladı ve ertesi yıl İnşaat Bölümü’ne geçti. 1949’da inşaat yüksek mühendisi olarak mezun oldu. 12 Aralık 1948’de dayısı Mesut Şener’in kızı Nazmiye Hanım’la evlendi. Mezuniyetinin ardından kısa bir süre İstanbul Sular İdaresi’nde, daha sonra Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nde çalıştı. Sulama ve elektrik konularında araştırma yapmak üzere kazandığı bursla Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Dönüşünde Devlet Su İşleri İdaresi’nde Barajlar Dairesi başkanı olarak işe başladı (1954). Eylül 1954’te Eisenhower Exchange Fellowships Programı kapsamında tekrar Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderildi. Amerika seyahatleri ve orada kazandığı tecrübeler sonraki hayatında önemli roller oynadı. Yurda dönünce Devlet Su İşleri genel müdürü oldu (1955). Görevleri sırasında çalışkanlığı ile kendini gösterdi. Bu sayede Adnan Menderes dönemi bürokrasisinde hızla yükseldi ve “barajlar kralı” diye şöhret buldu. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından Devlet Su İşleri genel müdürlüğünden ayrıldı. Temmuz 1960’ta başladığı askerlik görevini yeni kurulan Devlet Planlama Teşkilâtı’nda tamamladı. Askerlik sonrası mühendis ve müşavir olarak çalıştı. Bir ara Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde su mühendisliği konusunda ders verdi.

Hayatının sonuna kadar uğraşacağı siyasete Ragıp Gümüşpala liderliğindeki Adalet Partisi’nde başlayan Demirel, 2 Aralık 1962’de yapılan parti kongresinde genel idare kuruluna seçildi. Daha sonra gelişen olaylar sırasında Adalet Partisi Genel Merkezi, 24 Mart 1963’te Cumhuriyet Halk Partisi gençlik teşkilâtının da içinde bulunduğu gençlik örgütleri ve ordu mensupları tarafından basılıp tahrip edildi. Bunun üzerine Demirel, ülkede uzun süre politika yapılamayacağını söyleyerek partisinden istifa etti. Siyasete ara verdiği bu dönemde Amerika Birleşik Devletleri menşeli Morrison Knudsen Inc. Şirketi’nin Türkiye temsilciliğini yaptı. Gümüşpala’nın ölümü üzerine Adalet Partisi genel başkanlığına aday oldu. Adaylığına ordunun önemli bir kısmı, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, siyasî istikrar isteyen iş çevreleri ve basının büyük bir kesimi destek verdi; Celal Bayar da onu desteklemişti. 28 Kasım 1964’te yapılan genel kongrede etkileyici hitabetiyle rakiplerini geçerek parti başkanlığına seçildi. Adaylığı sırasında ortaya atılan mason olduğuyla ilgili iddiaları, -mason olduğu halde- cemiyetten aldığı masonlukla ilgisi bulunmadığına dair bir belge ile savdı.

Başkan seçilmesinin ardından hızlı bir muhalefete başladı. Ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda daha açık bir tavır ortaya koydu. Meclisteki diğer partilerle anlaşıp genel bütçenin kabul edilmesini engelledi ve İsmet İnönü başkanlığındaki Cumhuriyet Halk Partisi hükümetini düşürdü (13 Şubat 1965). Kayseri Senatörü Suat Hayri Ürgüplü’nün başkanlığında bağımsızlar, Adalet Partisi, Yeni Türkiye Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Millet Partisi’nin katılımıyla oluşturulan koalisyon hükümetinde dışarıdan başbakan yardımcısı ve devlet bakanı olarak görev aldı. 10 Ekim 1965 genel seçimlerinde Adalet Partisi birinci parti oldu, kendisi de Isparta’dan milletvekili seçilerek meclise girdi. Ardından 27 Mayıs’tan sonraki ilk güçlü hükümeti kurdu (27 Ekim 1965) ve kırk bir yaşında başbakan oldu. Darbecilerle hesaplaşmak isteyen partililere imkân vermedi, mutedil davrandı. Kalkınmaya önem vererek ülkeyi % 5 enflasyon, % 7 gelişme hızı ile yönetti. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin temelleri bu dönemde atıldı. Hükümet programında İmam-Hatip okullarından ilk defa bahsedildi, bu okullar için yüksek öğretimin açık tutulacağı belirtildi, okulların sayısı da giderek arttı. Demirel’in başbakanlığı sırasında karşılaştığı ilk ciddi mesele yeni cumhurbaşkanının belirlenmesi oldu. Cemal Gürsel’in sağlık durumu ciddi şekilde bozulduğundan cumhurbaşkanlığı sona erdirilmişti. Kendisinin, partisinden birinin veya bir sivilin cumhurbaşkanı seçilme ihtimali oldukça kuvvetliydi. Fakat ordu ile partisi arasındaki gerginliği ortadan kaldırmak amacıyla ana muhalefet lideri İsmet İnönü ile de anlaşıp Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın cumhurbaşkanı seçilmesinde etkin rol oynadı (28 Mart 1966).

Dış politikada Kıbrıs bunalımı önemini koruyordu. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı L. Johnson’ın İnönü’ye gönderdiği mektup Türkiye’yi derinden sarsmış ve Amerika’ya olan güven zedelenmişti. Rum Millî Muhafız Kuvvetleri, Kıbrıs’ta Türkler’e karşı toplu katliam girişimlerinde bulunuyordu. Bunun üzerine Türkiye, Kıbrıs’a askerî müdahaleye karar verdiyse de Amerika Birleşik Devletleri’nin araya girmesiyle anlaşma sağlandı. Müdahale kararının ardından yaşanan olaylar üzerine millî harp sanayiinin kurulmasına karar verildi. Dış politikada Amerika Birleşik Devletleri’ni dengelemek için Sovyetler Birliği ile ilişkilerin geliştirilmesine çalışıldı. Başbakan A. Kosigin Aralık 1966’da Türkiye’yi, Demirel de Eylül 1967’de Moskova’yı ziyaret etti. Demirel’in başbakanlığının sonlarına doğru ülke karışmaya başladı. “68 kuşağı” gençlik hareketinin etkileri Türkiye’de de yankı buldu. Üniversitelerde boykot ve işgaller başladı, karşıt görüşlü öğrenciler arasında çatışmalar çıktı.

12 Ekim 1969 genel seçimlerini de Adalet Partisi kazandı ve Demirel başbakanlığında yeni hükümet kuruldu (3 Kasım 1969). Bununla birlikte partide ona karşı bir muhalefet havası doğdu. Nitekim Demirel’i partide bir “emanetçi” olarak gören Yüksel ve Mutlu Menderes ile Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy gibi bazı eski Demokrat Partililer seslerini yükseltmişlerdi. Yeni kabineden rahatsızlık duyan Sadettin Bilgiç, Ferruh Bozbeyli ve Mehmet Turgut gibi parti ileri gelenleri Demirel’i tek adamlık ve kayırmacılıkla suçladı. Demirel ise bu kamplaşmada ağırlığını “yenilikçiler”den yana koydu ve kendisine bağlı “yeminliler grubu” ile muhaliflerin gücünü kırmaya çalıştı. Ancak yetmiş iki Adalet Partili senatörün ve milletvekilinin kendisine muhtıra vermesini önleyemedi. Bütçe görüşmeleri esnasında Sadettin Bilgiç ile Faruk Sükan’ın başını çektiği kırk bir Adalet Partili milletvekili bütçeye ret oyu verdi. Bütçenin mecliste reddedilmesi üzerine Demirel istifa etti, fakat hükümeti kurma görevi tekrar kendisine verildi (6 Mart 1970). Kabinesini kurduktan sonra bütçeye olumsuz rey veren yirmi altı muhalif partiden ihraç edildi. Ret oyu kullananlardan bazıları partiden ayrıldı. Aralarında Sadettin Bilgiç, Ferruh Bozbeyli, Faruk Sükan, Mehmet Turgut, Nilüfer Gürsoy, Yüksel ve Mutlu Menderes’in de yer aldığı bu kişiler Celal Bayar’ın etrafında toplanarak Demokratik Parti’yi kurdu, böylece Adalet Partisi bölünmüş oldu. Demirel daha sonraki yıllarda partisinin bölünmesine yol açan davranışlarından pişmanlık duyduğunu ifade etti. Bu dönemde ayrıca Necmettin Erbakan liderliğinde Millî Nizam Partisi kuruldu (24 Ocak 1970) ve Adalet Partisi’nin muhafazakâr tabanı Millî Nizam Partisi’ne kaymaya başladı. Bütün bu gelişmeler Demirel’in oy aldığı seçmeni parçaladı ve onun gücünü iyice azalttı. Amerika Birleşik Devletleri ile haşhaş ekimi konusunda yaşanan gelişmeler ise iki ülke arasındaki ilişkileri gerdi. 10 Ağustos 1970’te % 66 oranında devalüasyon yapıldı, 1 dolar 15 lira oldu. Toplumsal huzur ve ekonomi günden güne bozuldu. Askerler tarafından kendisine uyarı mektupları gönderilen Demirel istifa taleplerini reddetti. Bu olaylar karşısında Türk Silâhlı Kuvvetleri içinde yeniden hareketlenmeler görüldü. Bir kısım rütbeliler arasında ulusal devrimci stratejisini benimseyen, benzerine Mısır ve Cezayir’de rastlanan sol bir askerî müdahale arayışı başladı. Doğan Avcıoğlu’nun Devrim dergisi bu arayışın fikrî zeminini hazırlıyor, eski Millî Birlik Komitesi üyelerinden Cemal Madanoğlu da harekete liderlik yapıyordu. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ile Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur da cuntanın içindeydi. 9 Mart 1971’de harekete geçmeyi planlayan cunta, Millî İstihbarat Teşkilâtı görevlisi Mahir Kaynak’ın haber vermesiyle başarısız kaldı. Ülkede durumun giderek daha da kötüleşmesi üzerine Türk Silâhlı Kuvvetleri, emir-komuta zincirinde 12 Mart’ta hükümete bir muhtıra verdi. Başbakanlıktan ayrılması istenen Demirel, Cevdet Sunay’a istifasını sundu, ancak bu davranışı yüzünden eleştirildi. Demirel eleştirilere karşı meclisi açık tutarak zaman kazandığını ve mücadeleyi açık zeminde sürdürdüğünü söyleyerek cevap verdi. Nitekim 26 Mart 1971 – 15 Nisan 1973 tarihleri arasında Nihat Erim ve Ferit Melen tarafından kurulan hükümetlere Adalet Partisi içinden bakanlar verilerek destekte bulunuldu. Demirel, görev süresi dolan Cevdet Sunay’ın yerine cumhurbaşkanlığına aday olan Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’in seçilmesini de önledi. 12 Mart’a muhalefet ettiğinden yıldızı parlayan ve İsmet İnönü’yü yenip Cumhuriyet Halk Partisi’nin başına geçen Bülent Ecevit’le anlaşıp rejimi liberalleştireceği düşüncesiyle Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesinde önemli rol oynadı.

14 Ekim 1973 seçimleriyle 12 Mart ara rejimi son buldu. Seçim sonuçlarına göre Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti oldu, ancak hükümeti kuracak çoğunluğa ulaşamadı. Bu sebeple Türkiye 12 Eylül darbesine kadar devam edecek olan koalisyonlar dönemine girdi. Ecevit, Millî Selâmet Partisi ile koalisyon yaptı, fakat iki parti arasındaki görüş ayrılığı yüzünden bu hükümet on ay kadar çalışabildi ve Ecevit hükümetin istifasını sundu. Görev yeniden kendisine verilmesine rağmen kabinesini oluşturamadı. Cumhurbaşkanı bu defa Demirel’e yetki verdi, fakat o da başarılı olamadı. Hükümet kurma işinin uzaması üzerine Korutürk, Sadi Irmak’ı görevlendirdi. Irmak hükümeti de meclisten güvenoyu alamamakla birlikte yeni hükümet kurulana kadar görevde kaldı (17 Kasım 1974 – 31 Mart 1975). Bu süreçte kendisine bir defa daha yetki verilen Demirel ise Millî Selâmet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyetçi Güven Partisi ile anlaştı, bağımsızların da desteğiyle I. Milliyetçi Cephe hükümeti olarak anılan kabinesini kurdu (31 Mart 1975). Dört yıl aradan sonra tekrar başbakanlığa gelen Demirel bu yıllardaki siyasî şartlar dolayısıyla daha milliyetçi bir söyleme yöneldi, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve komünizme karşı dini bir politika aracı olarak kullandı.

5 Haziran 1977 genel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti olduysa da yine mecliste çoğunluğu sağlayamadı. Bülent Ecevit’in kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamayınca tekrar görevlendirilen Demirel’in başkanlığında Millî Selâmet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin katılımıyla II. Milliyetçi Cephe hükümeti oluşturuldu. 1977 yılı içinde Mart, Ağustos ve Eylül aylarında olmak üzere üç defa devalüasyon kararı alındı. Bu yılın sonlarına doğru on bir Adalet Partili milletvekili partiden ayrıldı.

Süleyman Demirel hükümeti meclisteki çoğunluğunu kaybetti ve gensoru önergesinde güvensizlik oyu ile düşürüldü. Bu defa Ecevit’in başkanlığında Cumhuriyetçi Güven Partisi, Demokratik Parti ve bağımsızlardan meydana gelen bir hükümet kuruldu (5 Ocak 1978). 1979 sonbaharındaki Cumhuriyet Senatosu seçimleriyle beş ilde yapılan milletvekili ara seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi büyük oranda oy kaybedince Ecevit hükümeti istifa etti. Demirel’in başkanlığında bu defa Milliyetçi Hareket Partisi ve Millî Selâmet Partisi’nin dışarıdan desteklediği azınlık hükümeti kuruldu. Hükümet, ekonominin günden güne kötüye gitmesi üzerine Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal’ın mimarı olduğu, “24 Ocak Kararları” olarak bilinen ekonomik istikrar programını açıkladı ve serbest piyasa ekonomisi dönemine geçildi. Ancak ülkede anarşi ve şiddet artmaya devam etti. Karşıt görüşlüler arasında çıkan olaylarda her gün onlarca insan öldü. Ordu Fahri Korutürk’e bir uyarı mektubu gönderdi. Demirel ile Ecevit arasında uzlaşma sağlanamadığından görev süresi 6 Nisan’da dolan Korutürk’ün ardından yeni cumhurbaşkanı bir türlü seçilemedi. Senato Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil aylarca cumhurbaşkanlığına vekâlet etti. Türkiye’de kriz halinin devam etmesi üzerine Türk Silâhlı Kuvvetleri 12 Eylül’de emir-komuta zinciri dahilinde yönetime el koydu, meclis feshedildi ve siyasetle uğraşma yasaklandı.

Süleyman Demirel 12 Eylül darbesinden sonra  Hamzakoy’daki askerî dinlenme tesislerinde tutuldu; 10 Ekim’de Ankara’ya getirildi ve siyasîler dışında ziyaretçi kabul etmesine izin verildi. 16 Ekim 1981’de bütün siyasî partiler kapatıldı. 7 Kasım 1982’de kabul edilen anayasa ile Demirel’in on yıl siyaset yapması yasaklandı. Mayıs 1983’te yeni partilerin kurulmasına izin verilince Demirel, Ali Fethi Esener’in başkanlığındaki Büyük Türkiye Partisi’ni destekledi. Ancak pek çok eski Adalet Partili’nin bu partiye üye olması üzerine parti kapatıldı. Demirel, siyaset yapma yasağına aykırı davrandığı gerekçesiyle bu defa Zincirbozan’da zorunlu ikamete tâbi tutuldu. 6 Eylül 1987 tarihindeki referandumla siyaset yapma yasağı kalkınca Demirel, Hüsamettin Cindoruk’un istifasıyla 24 Eylül’de Doğru Yol Partisi genel başkanı oldu. 29 Kasım erken genel seçimlerinde Isparta’dan milletvekili seçilerek yedi yıl aradan sonra tekrar meclise girdi. Daha önce birlikte çalıştığı, dönemin başbakanı Turgut Özal’a karşı amansız bir muhalefete başladı. 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde Doğru Yol Partisi ikinci parti haline geldi. Aynı yıl yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Anavatan Partisi’nin sürekli oy kaybetmesini gerekçe göstererek Özal’ın adaylığına ısrarla karşı çıktı. Oylamalar sırasında partisini meclise sokmadı. 20 Ekim 1991 erken genel seçimlerinde Doğru Yol Partisi birinci parti oldu, fakat mecliste çoğunluğu sağlayamadı. Demirel, yeni bir milliyetçi cephe hükümeti kurmak yerine Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile koalisyon yaptı ve on bir yıl aradan sonra tekrar başbakanlığa geldi.

Turgut Özal’ın 17 Nisan 1993’te âni ölümü üzerine başbakanlıktan istifa eden Demirel, koalisyonun devam edeceğini ve erken seçim kararı alınmayacağını söyleyerek cumhurbaşkanlığına aday oldu. Erdal İnönü de adaylığını desteklediklerini bildirdi ve Demirel meclisteki üçüncü tur oylamada cumhurbaşkanı seçildi (16 Mayıs 1993). Cumhurbaşkanlığı döneminde siyasî istikrarsızlık sürdü. 24 Aralık 1995 erken genel seçimlerinde hiçbir parti mecliste çoğunluğu sağlayamadı. Mesut Yılmaz başbakanlığında kurulan ANAP-DYP hükümeti kısa sürdü (6 Mart – 28 Haziran 1996). Erken seçimlerde en yüksek oyu alan Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi koalisyon oluşturdu. Bu hükümet döneminde meydana gelen Susurluk kazası (3 Kasım) sonrasında devlet içindeki kanunsuz yapıların ortaya çıkması ve siyasîlerin sert beyanlarıyla ülke gündemi gerginleşmeye başladı. Devlet bu defa “28 Şubat süreci” denilen ve “postmodern darbe” olarak nitelendirilen askerî müdahale ile karşılaştı. 28 Şubat 1997 tarihli Millî Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlarda askerî üyeler etkin oldu. Kararların uygulanması sırasında olaylar çıktı. Koalisyon protokolü gereği Erbakan 18 Haziran’da başbakanlıktan istifa etti. Hükümeti kurma görevinin Tansu Çiller’e verileceği beklenirken Demirel, askerlerin isteği doğrultusunda Mesut Yılmaz’a yetki verdi. Mesut Yılmaz, Demokratik Sol Parti lideri Bülent Ecevit ve Doğru Yol Partisi’nden ayrılanların oluşturduğu Hüsamettin Cindoruk başkanlığındaki Demokrat Türkiye Partisi ile azınlık koalisyon hükümetini kurdu (30 Haziran 1997). Cumhuriyet Halk Partisi de koalisyonu dışarıdan destekledi. Daha önce gerçekleştirilen askerî müdahalelere karşı eleştirel yaklaşan Demirel bu süreçte askerlerin etkisinde kaldı. Bununla birlikte orduyu anayasal sınırlar içinde tutmaya çalıştı ve sürecin silâhlı bir müdahaleye dönüşmesini önledi. Bu tutumu yüzünden yıllarca oyunu aldığı geniş halk kitleleri tarafından ciddi biçimde eleştirildi. 18 Nisan 1999 genel seçimleri sonunda yine koalisyon çıktı. En çok oyu alan Ecevit liderliğindeki Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi ile koalisyon yaptı. Demirel’in görev süresinin sona ermesi yaklaştıkça cumhurbaşkanlığı konusu tekrar Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye başladı. İstikrar kaygısıyla Demirel’in ikinci defa cumhurbaşkanı seçilmesi için Başbakan Ecevit tarafından gündeme getirilen ve 5+5 diye anılan anayasa değişikliği mecliste kabul edilmeyince Demirel görevini yeni seçilen Ahmet Necdet Sezer’e devretti. Süleyman Demirel cumhurbaşkanlığı döneminde dış politikaya ağırlık verdi. Özellikle bağımsızlıklarını yeni kazanmış olan Türk cumhuriyetlerinin liderleriyle kişisel ilişkilerini güçlü tuttu. Cumhurbaşkanlığının ardından siyasete karşı mesafeli durdu. Nazmiye Hanım’ı 27 Mayıs 2013’te kaybedince Güniz sokaktaki evinde tamamen yalnız kaldı. 17 Haziran 2015’te Ankara’da öldü ve İslâmköy’de kendisi için yaptırılan anıtmezara defnedildi.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi