Nurbanu Sultan

Nurbanu Sultan, asıl adının Cecilia olduğu, 1525-1530 yıllarında Para (Paros) adasında doğduğu, adanın Venedikli idarecisi Nicoló Venier’le Baffo ailesinden Violante’nin kızı olup 1537’de Barbaros Hayreddin Paşa’nın Adalar seferi sırasında esir alındığı ve câriye olarak saraya sunulduğu belirtilir. Bu kimliği bazı araştırmalarda yanlışlıkla oğlu III. Murad’ın hasekisi Safiye Sultan’a atfedilir. Ancak onun Venedikli Venier ve Baffo ailelerine mensup olduğu, 1559 Ekiminde Şehzade Selim’in Venedik’e gizli bir diplomatik görevle gönderdiği Hasan Çavuş’un senatoda verdiği bilgilere dayalı olup başka bir kaynakla teyit edilmemektedir. Kökeni hakkındaki bir diğer rivayette, Venedik idaresindeki Korfu adasının Assumati köyünden bir Grek ailenin kızı iken Ekim 1537’deki savaş sırasında yedi yaşında esir alındığı ve adının Kali olduğu bilgisi bulunur. Sonradan ortaya atıldığı anlaşılan bu rivayetten başka yine onun Korfu’da Venedikli zengin ve soylu bir aile olan Quartaniler’e mensup bulunduğu da belirtilir (1574’te S. Gerlach önce onun Korfu adasından esir alındığını, sonra da Para adalı bir Rum olduğunu yazar. Bütün bu bilgiler onun gerçek kimliğini aydınlatmada yetersiz kalmaktadır. Güzelliği ve olağan üstü zekâsıyla sarayda ön plana çıktığı anlaşılan Nurbânû, 950’de (1543) Şehzade Selim’in İstanbul’dan Konya’ya sancak beyi olarak gidişi sırasında muhtemelen onun hareminde yer aldı ve bir süre sonra burada şehzadenin ilk çocuğu olan kızı doğdu. 953’te (1546) Selim’in şehzade sıfatıyla Manisa’da bulunduğu sırada tahtın vârisi olan Murad’ı dünyaya getirdi. Ayrıca Şah, Gevherhan ve İsmihan adında üç kız çocuğu daha oldu. Selim’in, kardeşi Bayezid ile giriştiği mücadelede Venedikli kimliğini öne çıkararak Şehzade Selim’in desteklenmesi yolunda Venedikliler’le irtibat kurdu. 974’te (1566) II. Selim’in tahta çıkması üzerine taht vârisi Sultan Murad’ın (III) vâlidesi sıfatıyla haremin başı oldu. Oğlunun 982’de (1574) cülûsundan sonra saraydaki konumu daha da güçlendi ve vâlide sultan olarak anıldı. III. Murad’a izâfeten belgelerde “vâlidetim sultan, vâlide sultan, atik vâlide sultan” şeklinde zikredilmeye başlandı. Onun döneminde harem etkili bir kurum haline geldi. Kendisi haremde önemli bir rol oynadı, hânedanın korunması, haremin günlük işleyişinde ve hayatında büyük ölçüde söz sahibi oldu.

 

Nurbânû’nun harem üzerindeki etkisinde oğlu III. Murad’ın ona karşı büyük saygı göstermesi de rol oynadı. Böylece vâlide sultanlık yüksek bir statüye ulaştı ve hânedanın önemli ve güçlü bir mevkii haline geldi. Nurbânû’nun hem hânedan üyeleri hem üst düzey görevlileri arasında yüksek meblağlara ulaşan harçlığı bu gücünün bir göstergesi sayılır. Vâlide sultan olarak kendisine günlük 2000 akçe tahsis edilmişti. Nurbânû Sultan’ın Venedikliler ile yakın siyasî diplomatik teması hakkında elçi raporlarında geniş bilgi bulunur. 1583’te Venedik senatosu yararlı hizmetlerinden dolayı kendisine 2000 Venedik altını değerinde hediye yollamayı kabul etmişti. Bir başka rapora göre Girit’e yönelik muhtemel Osmanlı saldırısını önlemiş ve Venedik’e savaş açılmaması konusunda Kaptanıderyâ Kılıç Ali Paşa’yı uyarmıştı. Ayrıca onun Fransa ana kraliçesi Catharine de Médicis ile yazıştığı da bilinmektedir. Bu yazışmalarda Fransa sarayı ile Osmanlı sarayı arasındaki iyi ilişkilerin geliştirilmesi, ticarî anlaşmaların yenilenmesi gibi konular yer almaktaydı. Nurbânû Sultan’ın kendi şahsî işleri için yahudi asıllı Kira Ester Handali’yi kullandığı, Nakşa Dükü Joseph Nassi ile de malî ilişki içinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Belki de bu ilişki ağı dolayısıyla daha döneminde yahudi asıllı olduğu söylentisi yayılmıştır. Onun yakın adamları arasında Bâbüssaâde Ağası Gazanfer Ağa, musâhip Şemsi Paşa, Manisa’dan beri yanında olan haremin güçlü simaları Canfedâ Hatun ve Râziye Kadın başta gelir.

 

Nurbânû Sultan, Yenikapı’daki sarayında (Bahçe sarayı) 22 Zilkade 991’de (7 Aralık 1583) vefat etti. Cenaze alayında oğlu III. Murad bizzat hazır bulundu; cenazesini matem elbisesiyle Fâtih Camii’ne kadar takip ederek namazını kıldı. Cenazesi Ayasofya’da II. Selim’in türbesine defnedilen Nurbânû Sultan İstanbul’da Mercan’da, Alemdağ’da ve Langa’da yaptırdığı cami, mescid, imaret ve hamam gibi eserlerin yanında özellikle Üsküdar’da inşa ettirdiği Atik Vâlide Sultan Camii ve Külliyesi ile tanınmaktadır. Onun bu külliye içindeki kütüphanesi Osmanlılar’da ilk defa bir kadın tarafından kurulan kütüphane özelliği taşır. Bu cami ve külliyenin inşası sırasında ihtiyaç duyulan taş İznik ve Gelibolu gibi İstanbul’a yakın yerlerden, tahta Sapanca ile İznik’ten temin edilmişti. Cami ve külliyeye gelir sağlamak üzere Sivas’ın güney kısmında geniş bir bölgeyi içine alan Yeniil kazasının vergi gelirleri vakfedilmişti. Bunun için önce Yeniil kazası vâlide sultana temlik edilmiş, o da bu yeri Üsküdar’daki cami ve külliyesine vakfetmişti. Yeniil kazası ahalisinin önemli bir kısmını konar göçer Türkmenler’in teşkil etmesi kazanın “Türkmân-ı Yeniil” adıyla anılmasına sebep olmuştur. Kazanın vergi gelirinin vâlide sultanın Üsküdar’daki cami ve külliyesine vakfedilmesi belgelerde buradaki Türkmenler’in zaman zaman Üsküdar Türkmenleri adıyla zikredilmesine yol açmıştır.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi