Halil Rıfat Paşa

Halil Rıfat Paşa, Serez’in Lika köyünde doğdu. Babası Nevrekoplu bölükbaşı İbrâhim Ağa’dır. Üç yaşında iken ailesi Serez’e nakledince ilk tahsilini burada yaptı. 1844’te Serez Tahrirat Kalemi’ne maaşsız olarak girdi. 1851’de Selânik Tahrirat Kalemi’nde, daha sonra Vilâyet Meclisi Kalemi’nde görev yaptı.

Bazı valilerin maiyetinde divan kâtipliğiyle Vidin ve Yanya vilâyetlerinde bulundu. 1852’de Muhâsebe-i Mâliyye Meclisi mazbata odasında altı ay kadar çalıştı. 1852’den 1860’a kadar Edirne, Harput, Erzurum vilâyetlerinde divan kâtipliği yaptıktan sonra 1860’ta İstanbul’da Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye mazbata odasına tayin edildi. 1861’de divan kitâbetiyle Silistre vilâyetine gönderildi. 1864’te Tuna Vilâyeti Meclis-i İdâre başkâtibi, üç ay sonra da vilâyet mektupçusu oldu. Midhat Paşa ile birlikte çalıştı ve büyük ölçüde onun tecrübelerinden faydalandı.

1868’de Varna, 1869’da Tırhala, 1873’te Vidin mutasarrıflıklarında bulundu. 1875’te Rumeli beylerbeyi pâyesi verilen Halil Rifat Paşa 1876’da vezir rütbesiyle Tuna valiliğine tayin edildi. Ardından sırasıyla Halep, Kosova, Selânik (1878) valiliği yaptı. Selânik’te eşkıya çetelerinin faaliyetleri yüzünden vilâyetin idaresi güçleştiği için görevinden istifa etti (1880). Aynı yıl Umûr-ı Nâfia Komisyonu üyesi, 1882’de Sivas valisi oldu. Burada tarım, eğitim ve bayındırlık faaliyetleriyle tanındı. İki buçuk yıl sonra Girit valiliğine tayin edildiği halde gönderilmedi ve Sivas’ta bırakıldı. Bazı dedikodular üzerine 1885’te azledilip Aydın, 1886’da da Bağdat valiliğine getirildi. Malî durumunun bozuk olduğunu ileri sürmesi üzerine Bağdat’a gönderilmesinden vazgeçildi. 1887’de Manastır, 1889’da ikinci defa Aydın valisi oldu. İzmir’de önemli ölçüde imar faaliyetlerinde bulundu. 1891’de Dahiliye nâzırlığına tayin edildi. 1895’te kendisine ek görev olarak Şûrâ-yı Devlet başkanlığı vekâleti verildi.

Halil Rıfat Paşa 7 Kasım 1895’te azledilen Kâmil Paşa’nın yerine sadrazamlığa getirildi. Bir müddetten beri Bâbıâli’de olup bitenleri gizlice saraya bildiren Halil Rifat Paşa bu şekilde âdeta padişah tarafından mükâfatlandırılmış oldu. Ayrıca sadârete getirilmesinde, tayininden üç gün önce padişaha sunduğu “Devlet-i Ebed-müddet-i Aliyye-i Osmâniyye’nin Ahvâl-i Hâzırası” başlıklı lâyihasının da etkili olduğu sanılmaktadır. Bu lâyihada, Osmanlı ülkesinde Ermeni ve Bulgarlar’ın ortaya çıkardıkları güçlüklerle memlekette yaşanan malî bunalıma temas edilmekte, devlet memurlarının ve özellikle Hariciye Nezâreti’nin çalışmaları eleştirilmekteydi.

Halil Rıfat Paşa’nın sadrazam oluşu kamuoyunda hayret uyandırdı. Zira çok buhranlı bir devir yaşanıyordu ve onun, ülkenin içinde bulunduğu güçlüklerin altından kalkması oldukça zordu. Sultan Abdülhamid ise devlet idaresini tamamen elinde bulundurmak arzusundaydı. Halil Rifat Paşa, sadâreti sırasında Ermeniler’in çıkardığı banka olayı, galibiyetle biten Yunan Savaşı (1897), Makedonya hadiseleri, Girit’in Osmanlı idaresinden çıkışı, Lorando ve Tobini’nin alacakları meselesi, Fransa’nın bazı yeni imtiyazlar sağlaması ve bunların diğer devletlere de tanınması gibi meselelerle uğraşmak zorunda kaldı.

Şûrâ-yı Devlet üyesi olan oğlu Câvid Bey’in köprü üzerinde Yanyalı Mustafa adlı bir Arnavut tarafından öldürülmesi Halil Rifat Paşa’yı çok sarstı. Birçok defa istifa etmek istediyse de kabul edilmedi. Hastalığı artıp iş göremez hale gelince Adliye Nâzırı Abdurrahman Paşa sadâret vekâletine tayin edildi. 9 Kasım 1901’de vefat etti ve Eyüp’te Mihrişah Sultan Türbesi yakınına gömüldü.

Çeşitli Osmanlı ve yabancı devlet nişanlarını taşımakta olan Halil Rifat Paşa aslında düzenli bir tahsil görmemiş, taşra memuriyetlerinde ve valiliklerde bulunarak idarî işleri öğrenmişti. Onu himaye eden ve elinden tutan daha çok Midhat Paşa olmuştur. Sonradan Sultan Abdülhamid’in gözüne girmeyi başaran Halil Rifat Paşa Aydın, Sivas, Manastır valiliklerinde yararlı hizmetlerde bulunmuş ve buraların imarına çalışmıştır. Dârülaceze’nin kuruluşu ve hizmete açılışı da onun Dahiliye nâzırlığı ve sadrazamlığı sırasında olmuştur. Sivas valiliğinde iken söylediği, “Gidemediğin yer senin değildir” düsturuyla birçok yol yaptırmıştır. Toprağın işlenmesi, ormanların korunması, köy yollarının yapılması ve bakımı, okul inşası, yapıların korunması vb. konularda on bir adet “tenbihnâme” yayımlayarak halka çözüm yolları göstermiş ve uyarılarda bulunmuştur. Kibarlığı, nezaketi ve iyilik severliğiyle de tanınan ve saygı duyulan bir devlet adamı olan Halil Rifat Paşa Jön Türkler’e karşı olumsuz tavır takınmış, padişaha bağlı kalarak onun güvenini kazanmıştır. II. Abdülhamid, hal‘inden sonra Selânik’te hükümdarlığının muhasebesini yaparken doktoru Âtıf Hüseyin’e mükemmel bir tek sadrazam gördüğünü, onun da hiçbir vakit kendisini telâşa düşürmeyen Halil Rifat Paşa olduğunu söylemiştir.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi