Edirne Vakası

Edirne Vakası, Bu olayın görünür sebebini, devrin padişahı II. Mustafa üzerinde büyük nüfuzu olan Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’nin devlet işlerine müdahalesi teşkil eder.

Edirne Vakası’nın sebepleri birden çoktur. Viyana bozgunundan sonra Osmanlılar’ın içine düştüğü siyasî, iktisadî ve sosyal bunalımın da tesiriyle meydana gelen bu olayın görünür sebebini, devrin padişahı II. Mustafa üzerinde büyük nüfuzu olan Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’nin devlet işlerine müdahalesi teşkil eder. Özellikle terfi bekleyen devlet görevlilerinin, yüksek dereceli kadroların şeyhülislâmın adamları tarafından tutulması yüzünden bir türlü yükselememeleri, Feyzullah Efendi’ye karşı bir muhalefet grubunun oluşmasına yol açmıştı. Bu muhalif grubun başında, uzun süredir ikinci vezirlikte bekleyen, fakat sadrazam olamayan Moralı Damad Hasan Paşa ile Söhraplı Ahmed Paşa, Firarî Hasan Paşa ve yeniçeri ağası Çalık Ahmed Ağa bulunuyordu. İsyanın mânevî destekçileri de yine kadrosuzluk yüzünden yıllardır terfi edemeyen ulemâ zümresiydi. Gerçekten İstanbul kadılığı ile Anadolu ve Rumeli kazaskerlikleri Feyzullah Efendi’nin oğulları tarafından işgal edilmiş olduğundan terfi ve tayinler yapılamıyor, bu da yüksek dereceli ulemâ arasında büyük bir hoşnutsuzluğa ve tepkiye sebep oluyordu. Feyzullah Efendi’nin ayrıca Dârüssaâde ağalığı, silâhdarlık, Edirne bostancıbaşılığı gibi yüksek saray görevlerine kendi adamlarını yerleştirip padişah üzerindeki nüfuzunu arttırması saray çevresini de huzursuz etmişti.

O sırada Sultan II. Mustafa’nın Edirne ve civarında avla meşgul olması, uzun süreden beri devlet merkezinin Edirne’ye kayması, iktisadî bunalımın da etkisiyle esnafın ve İstanbul halkının birçoğunun idareden memnun olmayanlar zümresine katılmasına yol açtığı gibi Kapıkulu Ocağı mensuplarını da oldukça etkilemişti. Padişaha karşı ilk hareket, 1702 yılında Şehzade Ahmed’i (III. Ahmed) tahta çıkarmaya yönelik olarak Vezîriâzam Amcazâde Hüseyin Paşa’nın akrabası olan mîrâhûr-ı evvel Kıblelizâde Ali Bey’den geldi. Fakat bu hareket başarıya ulaşmadığı gibi Ali Bey de öldürüldü. Bu olay Amcazâde Hüseyin Paşa’nın hastalanmasına ve görevinden istifa etmesine sebep oldu. Feyzullah Efendi’nin tavsiyesiyle sadrazam olan Daltaban Mustafa Paşa ise şeyhülislâma karşı oluşan tepkileri dengelemek ve onun nüfuzunu kırmak istediyse de başarılı olamadı ve hayatını kaybetti (Ocak 1703). Aynı şekilde yine onun tavsiyesiyle sadrazam olan ve kendisine padişah tarafından şeyhülislâmın sözünden çıkmaması tenbih edilen Râmi Mehmed Paşa’nın da ilk hedefini Feyzullah Efendi’nin nüfuzunu kırmak teşkil etti. Hazırladığı plana göre olay sadece şeyhülislâm ve çevresindekilere karşı düzenlenmiş iken içten içe oluşan tepkilerin rolü ile Edirne’deki iktidara ve padişaha karşı bir hareket haline dönüştü. Vezîriâzam Râmi Mehmed Paşa ve Moralı Damad Hasan Paşa’nın hazırladıkları plan gereği önce cebecibaşı Boşnak İbrâhim Ağa’nın tahrikiyle harekete geçen cebeciler, gecikmiş on kıstlık ulûfelerini isteyerek direnişi başlattılar (17 Temmuz 1703). Kısa süre içinde yeniçerilerin, seyyidlerin ve medrese talebelerinin de katılmasıyla büyük bir isyana dönüşen bu direniş, daha sonra tüccar ve esnafın iştiraki, Ağakapısı’ndaki mahpusların salıverilmesiyle bütün İstanbul’a yayıldı. İsyanın büyümesinde, İstanbul Kaymakamı Köprülüzâde Abdullah Paşa’nın tecrübesizliği, bacanağı İstanbul kadısı Seyyid Mahmud Efendi ile dargın olması yüzünden zamanında gerekli tedbirleri alamamasının da büyük rolü oldu. Bu arada isyanı bastırmak isteyen Sekbanbaşı Murtaza Ağa öldürülürken Feyzullah Efendi ve oğullarının, hatta bazı devlet adamlarının İstanbul’daki evleri yağmalandı. Bostancıbaşı Mehmed Ağa’nın direnmekten vazgeçerek âsilere katılması ayaklanmanın saraya da sıçramasına yol açtı.

Yüksek dereceli devlet görevlerine yeni tayinler yapıp sadrazamlığa Söhraplı Ahmed Paşa’yı, şeyhülislâmlığa İmam Mehmed Efendi’yi getiren âsiler, isteklerini ulemâdan oluşan bir heyetle Edirne’ye bildirmek istediler, ancak bu heyet Feyzullah Efendi’nin emriyle Havsa’da tutuklanarak Eğridere’ye gönderildi. Başlangıçta gelişen olaylardan haberi olmayan, sonradan İstanbul bostancıbaşısının gizlice gönderdiği raporla durumu öğrenen II. Mustafa İstanbul’dan gelen heyetin tutuklanmasına çok kızdı. Bu yüzden vezîriâzamı azarlayınca Râmi Mehmed Paşa padişaha, şeyhülislâmın emrinden çıkmamasını tavsiye ettiğini hatırlattı. II. Mustafa, bir yandan azlettiği Feyzullah Efendi ve oğullarını Varna üzerinden Erzurum’a göndermeye çalışırken bir yandan da İstanbul’daki muhalifleriyle uzlaşma yollarını aramaya başladı. Fakat isyan kontrol edilemez bir hale gelmiş, hatta Râmi Mehmed Paşa bile zor duruma düşmüştü. Gönderdikleri heyetin yakalanması, isyancıların yeni hedefini saltanat makamına yöneltti. Zira II. Mustafa’nın mâzul şeyhülislâma gönül alıcı bir hatt-ı hümâyun göndermesi bu azlin görünüşte olduğu kanaatini veriyordu.

Yeniçeri, cebeci, topçu, bostancı ve çeşitli esnaf gruplarından oluşan 60.000 kişi civarındaki âsi kuvvetler, Dorucan Ahmed’in öncülüğünde Edirne’ye doğru harekete geçti. II. Mustafa ise Edirne’de bir yandan savunma tedbirleri alırken bir yandan da yeni hükümet teşkiliyle meşguldü. İstanbul’dan yola çıkanlar Silivri’ye gelince II. Mustafa’nın küçük kardeşi Ahmed’i tahta geçirmeye karar verdiler. Bunun üzerine II. Mustafa Edirne’deki birlikleri Çakırcı Hasan Paşa kumandasında Çorlu’ya sevketti. Ancak Hasan Paşa İstanbul kuvvetleriyle çarpışmadan geri çekildi. Serasker olarak tayin edilen Sadrazam Râmi Mehmed Paşa ise Havsa civarında İstanbul kuvvetlerine karşı siperler hazırlamakla meşguldü. Daha sonra askere cesaret vermek düşüncesiyle II. Mustafa’yı da buraya getirtti. Böylece Osmanlı ordusu İstanbul ve Edirne kuvvetleri diye ikiye ayrılmış oldu. Fakat kısa süre içinde Edirne kuvvetlerinin İstanbul’dan gelenlerle birleşmesi üzerine bu ikilik ortadan kalktı, II. Mustafa da tahtı kardeşi III. Ahmed’e bırakmak zorunda kaldı. Bunun üzerine başta Sadrazam Râmi Mehmed Paşa olmak üzere öteki hükümet erkânı kaçarak her biri bir yere gizlendi.

Bu arada kaçmaya çalışan Feyzullah Efendi Pravadi’de yakalanarak yarı çıplak bir halde Edirne’ye getirilip büyük hakaret ve işkencelere uğradıktan sonra katledildi. Oğlu Fethullah Efendi de İstanbul’da öldürüldü. Öteki evlâtları ve akrabaları ise bir süre Yedikule Zindanı’na konuldu, daha sonra da Kıbrıs’a sürüldü.

Bu olaydan sonra Edirne’de tahta çıkan III. Ahmed İstanbul’a dönmüş ve bundan böyle hiçbir Osmanlı padişahı İstanbul’u uzun süre terkedip Edirne’de oturmamıştır. Yeni padişahın ilk zamanlarında devlet yönetiminde söz sahibi olan âsiler bir süre sonra bertaraf edilmişler, III. Ahmed ve etrafındakiler duruma hâkim olmuşlardır.

İstanbul’dan kalkan bir ihtilâl ordusunun Edirne’de bulunan Sultan II. Mustafa’yı tahtından indirmesiyle sonuçlandığı için Osmanlı tarihlerinde Edirne Vak‘ası adı verilen bu olaya Feyzullah Efendi Vak‘ası da denir. Nitekim tarihçi Naîmâ, şeyhülislâmın olaydaki rolünün büyüklüğünden dolayı vak‘a ile ilgili olarak kaleme aldığı müstakil risâlesine bu adı vermiştir. Doğrudan doğruya Edirne Vak‘ası’nı anlatan daha ayrıntılı eserlerden biri de Şefik Mehmed Efendi tarafından yazılmıştır. Diğer bir müstakil eseri ise Ahmed Hasîb Efendi kaleme almıştır. Aslında Hadîkatü’l-vüzerâ’ya zeyil olarak yazılan Ravzatü’l-küberâ adlı bu eserde doğrudan doğruya Edirne Vak‘ası anlatılmaktadır.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi