Buruciye Medresesi

 

Buruciye Medresesi

Buruciye Medresesi Selçuklu Sultanı İzzeddin I. Keykâvus Dârüşşifâsı ile Çifte Minare Medresesi arasında inşa edilmiştir. Kitâbesine göre 1271-72 yılında Muzafferüddin Burûcirdî tarafından yaptırılmıştır. Bânisinin türbesi de medresenin bir bölümünde bulunmakta, kitâbesinde kurucunun adı Muzaffer b. İbâdullah el-Mufaddal el-Burûcirdî olarak verilmektedir. Tarihî hüviyeti hakkında fazla bir şey bilinmeyen bânisinin İran’da Hemedan yakınındaki Burûcird’den geldiği kabul edilmektedir. Medrese uzun süre bakımsız kaldıktan sonra çok harap ve yarı yıkık bir duruma girmişken Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ettirilerek kurtarılmış, etrafı da temizlenmiştir.

Burûciye Medresesi, klasik eski Orta Asya Türk medreseleri şemasına uygun, ortasında üstü açık avlusu olan dört eyvanlı bir yapıdır. Yakınında iki büyük medrese daha bulunduğuna göre inşa edildiği yer vaktiyle Sivas’ın kültür merkezi olmalıdır. Medrese muntazam kesme taş kaplamalı olarak büyük eyvan ve yanlarında birer asma katın yer aldığı bir yapıdır. Tamamen yıkılmış olan bu asma kat son tamirde yeni baştan yapılmıştır. Burûciye Medresesi’nin ana cephesi nisbetlerindeki âhenk ile sade ve dengeli düzenlemesi, taş süslemesindeki ölçü bakımından üstün bir estetik anlayışa işaret eder. Masif ve kapalı bir kitle teşkil eden cephe, köşelerdeki yuvarlak çıkmalar, taç kapıyı çerçeveleyen süslemeler, türbe ve mescidin mukarnaslı, çerçeveli pencereleri ve nihayet cephenin bütününü sınırlayan yazı şeritli saçak silmesiyle ustalıklı biçimde hareketlendirilmiştir. Medresenin cephesinde çok zengin bezemeli bir taç kapısı vardır. Kitâbesi, esas kapı açıklığının çift renkli geçmeli taşlardan yapılmış yay kemerinin üstünde bulunmaktadır. Mukarnaslı kavsaranın iki yanı ve kapının bütününü çevreleyen şeritler, zengin biçimde geometrik ve nebatî motifler işlenmek suretiyle doldurulmuştur. Çok muntazam ve tam simetrik kareye yakın bir plana sahip olan Burûciye Medresesi’nin kubbe ile örtülü giriş eyvanı, o dönem mimarisindeki teamüle aykırı bir yeniliktir.

Girişin sağında, dışarıya açılan bir pencereden ışık alan kubbeli kısımda mihrap bulunduğundan buranın mescid olduğu anlaşılır. Soldaki aynı ölçülerde, kare planlı ve kubbeli diğer mekân ise kurucunun türbesidir. Bu türbe içinin aslında zengin bir çini kaplamaya sahip olduğu kalanlardan anlaşılmaktadır. Hatta buradaki iki sandukanın da evvelce çini kaplı olduğu bilinmektedir. Bugün ise çini süsleme sadece türbe duvarlarının üst kısımlarında ve kubbede görülmektedir. Duvarlardaki altıgen biçimli çinilerden sadece kalıntılar vardır. Duvarların en yukarı kenarında çepeçevre dolaşan çiniden bir yazı kuşağında medresenin kurucusu Muzaffer b. İbâdullah el-Mufaddal el-Burûcirdî’nin adı tekrarlanır. Yazı şeridinin üstünde yine çini kaplı iki sıra mukarnas uzanmıştır. Kubbeye geçiş üçgeninin içi ise yıldız biçiminde çinilerle bezenmiştir. Kubbede de tuğla örgüler arasında değişik motiflerde çini kuşaklar görülür.

Avlunun sadece iki yanında revaklar vardır. Bunların ortadaki eyvanların önünde daha geniş olan sivri kemerleri sütunlara oturmaktadır. Sütunların başlıklarının bazıları korint tipi olduklarına ve hatta birkaçında Bizans monogramları görüldüğüne göre bunlar ve yontulmuş olanları devşirme olmalıdır. Bu da medreseyi yapan ve büyük ustalıkla süsleyen adı meçhul ustanın, başlık yapmaktan âciz olamayacağına göre, bir sanat sever olarak başlıkları koruma gayesiyle burada tekrar kullandığını gösterir. Girişin iç cephesi gibi karşısındaki ana eyvan cephesi önlerine de revak yapılmamıştır. Ana eyvanın da dışarıdaki taç kapı gibi taş üzerine zengin süslemeli olduğu düşünülecek olursa bu eksikliğin sebebi kolayca anlaşılır. Büyük eyvan bir yazı kuşağı ile çerçevelenmiş, bu bordür ile eyvanın sivri kemeri arasında kalan yüzeyler geometrik geçmeler ve bol sayıda kabaralarla süslenmiştir.

Çok dar olan revakların gerisindeki hücreler beşik tonozlarla örtülmüştür. Giriş tarafındaki hücrelerin köşelerinin iki yanında da yukarıya dama çıkışı sağlayan merdivenler bulunur. Hücrelerin avluya ve çok muntazam biçimde her revak aralığına yerleştirilecek surette açılmış birer kapıları olmakla beraber pencereleri yoktur. Avlu tarafında sadece sekiz hücrenin varlığı görülür.

Herhalde yazlık dershane olarak kullanılan ana eyvanın iki yanındaki tonozlu dar hacimlerden birer merdiven yukarı çıkışı sağlar. Bu dehlizler ise sağda ve solda geniş birer kemerle kubbeli birer mekânla bağlantılıdırlar. Merdiven dehlizlerinin altta ve üstte pencereleri bulunan birer üst katları vardır. Bu tonozlu asma katların ne işe yaradığı bilinmediği gibi kütüphane olabilecekleri yolundaki tahmin de dayanaksız bir görüşten ibarettir.

Sivas’taki Burûciye Medresesi, Anadolu’da Selçuklu döneminde yapılan benzeri yapıların arasında taş süslemesindeki ölçülülük ve mimarisindeki açıklık bakımından en başta gelmektedir. Bu eseri meydana getiren ustanın hassas bir estetik anlayışına sahip olduğu farkedilmektedir. Çizgilerdeki âhenk ve simetrinin hiçbir unsuru feda etmeksizin uygulanışı mimarın üstün kabiliyetinin delilleridir. Burûciye Medresesi Anadolu’nun başta gelen mimari eserlerindendir. Bir yabancı uzmanın da işaret ettiği gibi iktidardaki kişiler dışında bir insanın böyle bir eser yaptırtması, Sivas’ın Selçuklular döneminde eriştiği medenî seviyenin işaretidir.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi