Tabanıyassı Mehmed Paşa

Tabanıyassı Mehmed Paşa Arnavut kökenli olup muhtemelen Taşlıca’dan devşirilmiştir. Öldüğünde elli yaşlarında olduğu belirtildiğine göre 1580’li yılların sonlarında doğduğu tahmin edilebilir. Küçük yaşta girdiği sarayda Dârüssâade Ağası Hacı Mustafa Ağa’ya intisap etti; onun himayesinde müteferrikalık, kapıcılar kethüdâlığı görevlerinde bulundu ve mîrâhurluğa kadar yükseldi.

Tabanıyassı Mehmed Paşa 1628’de vezirlik pâyesiyle Mısır valiliğine tayin edildi. Mehmed Paşa önce kubbe vezirliğine, 18 Mayıs 1632 tarihinde Dârüssâade Ağası Hacı Mustafa Ağa’nın yerine vezîriâzamlığa getirildi. IV. Murad’ın idareyi bizzat eline aldığı yıllara rastlayan sadrazamlığı zamanında idarî ve askerî kademelerdeki düzeni sağlamakta padişaha sadakatle hizmet etti; başta Kapıkulu ocakları olmak üzere etkili bir mücadeleye girişti. Özellikle asayiş konusunda bizzat devreye girerek tebdilikıyafetle İstanbul sokaklarını dolaştı ve âsi kapıkulu sipahilerinin bertaraf edilmesi için uğraştı. Bir ayak divanı sırasında âsilerle yapılan anlaşmada Mehmed Paşa’nın da imzası vardır. İstanbul’un beşte birini etkileyen 1633 Cibali yangınının tütün kullanımından kaynaklandığı gerekçesiyle Sultan Murad’ın aldığı sert tedbirlerde onun baş destekçisi ve yardımcısı oldu; icraat esnasında kahvehaneler kapatıldı ve meyhâneler yıktırıldı. Taşrada ise Rumeli ve Anadolu beylerbeyiliklerinde yapılan timar tevcihlerinin hak edenlere verilmesi için yoklamalar yaptırdı. Bu sırada birçok sipahi ve yeniçerinin ulûfeden vazgeçip timar almaya başladığı nakledilir. Cebelilübnan’da Dürzî Emîri Ma‘noğlu Fahreddin’in isyanı bastırıldı (1635). Ancak Yemen ve Habeş gibi uzak eyaletlerde duruma hâkim olunamadı.

Safevîler’in Van Kalesi’ni muhasara etmeleri üzerine Sultan Murad’ın İran seferine çıkmasından önce kendisinin hareket etmesi istenince şark serdarı sıfatıyla Üsküdar’a geçti ve bir hafta sonra yola çıktı (22 Ekim 1633). Bu arada gemilerle şâhî darbzen toplar Payas Limanı’na nakledildi. Paşanın amacı Van’ı kurtarmaktı. Yolda İran’dan kaçan Şirvan hâkimi Dâvud Han’la görüştü. Kışlamak üzere gittiği Halep’te ulûfelerinin ayarı düşük sikkelerle ödenmesine karşı çıkan yeniçerilerle mücadele etmek zorunda kaldı. İsyancı elebaşılarını cezalandırarak sükûneti sağladıktan sonra sefer hazırlıklarına başladı. Baharda Diyarbekir’e geçti ve yaz mevsimini Çülek ovasında geçirdi. Altı ay kadar süren bu bekleyiş sırasında seferin Bağdat’a yönelik olacağı düşüncesiyle hendek doldurmaya ve Dicle ırmağını Bağdat yönünden kesmeye çalıştı. Bunun için Diyarbekir’de binlerce çuval yapağı hazırlattı. Ancak faaliyetlerinden başarılı bir sonuç elde edemedi. Seferin Safevî işgalindeki Revan’a karşı yapılacağını öğrenince padişah idaresindeki orduyla buluşmak üzere Diyarbekir üzerinden Erzurum’a hareket etti ve Mayıs 1635’te Sınır ovası denilen yerde padişahla görüştü. Tedarik ettiği erzağı ve sancak-ı şerifi teslim etti; padişaha 50.000 kese kuruş, dört murassa‘ raht ve eyerli at, otuz beş bohça çuha, iki murassa‘ hançer ve değerli kumaşlarla çeşitli hediyeler sundu. Bu münasebetle kendisine iki samur kürk giydirildi ve ardından İran’a hareket edildi. On bir gün süren kuşatma sonunda Revan’ın anahtarlarını padişaha teslim edince kendisine hil‘at giydirildi ve sadrazamlıkla beraber uhdesine Rumeli beylerbeyiliği arpalık olarak verildi. Mehmed Paşa IV. Murad’la birlikte Revan’dan Tebriz’e gitti. Dönüşte bazı yeniçeri birliklerini ve timar sahiplerini yoklamak, serhad meselelerini çözmek için bir süre Van’da kaldı. Bu sırada İran şahına gönderdiği mektupta seferin gerekçesini anlattı ve barışın yararını vurguladı. Ardından Diyarbekir’e gidip padişahla görüştü ve Bağdat seferi hazırlıkları için burada kaldı.

Osmanlı kuvvetlerinin çekilmesinin ardından Safevîler’in Revan Kalesi’ni kuşattıkları haberi gelince durumu hemen İstanbul’a bildirdi ve oradan kışın soğuğuna rağmen emrindeki askerlerle Kars taraflarına gelmesi emrini aldı. Anadolu, Karaman, Sivas, Maraş, Halep, Trablusşam, Erzurum, Trabzon, Çıldır ve Kars valilerinin Erzurum’da toplanmaları hususunda buyruldular gönderdi. Bu arada İstanbul’a yolların karla kaplanması yüzünden askerin toplanmasının zor olacağını bildirdi. IV. Murad’ın kesin emri ise Revan’a yardım etmesi yönünde idi. Ocak 1636 sonlarında hareket etti. Diyarbekir, Harput, Pertek, Çemişgezek ve Kemah üzerinden Erzurum’a ulaştı. Ancak Hasankale taraflarında askerlerinin bir kısmını soğuklar dolayısıyla kaybetti. Yanında 10-15.000 kadar asker vardı. Diğer kuvvetler de kış şartları yüzünden toplanamamıştı. Bu arada Revan muhafızları gerekli yardımı alamayınca kaleyi Safevî kuvvetlerine teslim etti (1 Nisan 1636). Şiddetli soğuklar ve kar sebebiyle Hasankale’de mahsur kalan Mehmed Paşa durumu İstanbul’a bildirdi. Gelen emirde padişahın bizzat sefere çıkacağı bildirildi, kendisinin serhad boylarının meseleleriyle ilgilenmesi istendi. Bunun üzerine Van Kalesi’ni takviye için on adet yeni topu oraya naklettirdi, diğer serhad şehirlerinin tahkimiyle de meşgul oldu. Daha sonra Diyarbekir’e döndü ve orduyu çeşitli kışlaklara dağıttı. Bu arada barış için İran şahıyla muhaberede bulundu ve onun barıştan yana olduğunu anladı. Fakat çok geçmeden Revan’ı geri alamadığı gerekçesiyle 2 Şubat 1637 tarihinde sadrazamlıktan azledildi. Görünürdeki sebep bu ise de Revan’ın kaybından on ay kadar sonra azledilmesi gerçek sebebin merkezde aleyhine oluşan siyasî havanın, özellikle de o sırada sadâret kaymakamı olan Bayram Paşa’nın entrikaları olduğu düşünülür.

Tabanıyasıı Mehmed Paşa İstanbul’a çağrıldı. Mehmed Paşa üç ay kadar Çinili Köşk’te bostancıbaşı hapsinde tutuldu ve Diyarbekir’den gelen mal varlığına el konuldu. Daha sonra affedilerek 24 Temmuz 1637’de beylerbeyi sıfatıyla Özü (Silistre) seraskerliğine tayin edildi ve vezirlik hasları geri verildi. Bu görevi sırasında Eflak voyvodalığına Boğdan voyvodasının oğlunu getirmek istemesi, ancak eski bir sadrazam olarak voyvodaların kendisine pek önem vermemesi onlarla arasının açılmasına yol açtı. 23 Şubat 1638’de Budin beylerbeyiliğine getirildi. Çok geçmeden bu görevinden de alınıp merkeze çağrıldı. Bağdat seferinden dönmekte olan IV. Murad’ı Ankara’da karşıladı ve padişah kendisine sadâret kaymakamlığını verdi (20 Mayıs 1639). Bu görevi esnasında daha önce kendisini öfkelendiren Eflak ve Boğdan voyvodalarını görevden alması kendi aleyhine oldu. Zira bunlar gelişmeleri, gönderdikleri külliyetli para ve hediyelerle padişah nezdinde büyük nüfuzu olan Musâhib Silâhdar Mustafa Paşa’ya bildirdiler ve yerlerinde bırakılmaları ricasında bulundular. Mustafa Paşa’nın durumu bizzat padişaha şikâyet etmelerini söylemesi üzerine hadise IV. Murad’a intikal etti. Voyvodaların ayaklanıp sorun çıkarabileceğini düşünen padişah Mehmed Paşa’yı görevden aldı. Mehmed Paşa önce Yedikule’de hapsedildi ve 16 Aralık 1639 gecesi burada idam edildi. Naîmâ’nın kaynağı Şârihulmenârzâde onun Mısır’da düzeni sağlayıp devlet gelirlerini arttırdığını, vezîriâzamlığı esnasında zorbaların hakkından geldiğini, buna rağmen Silâhdar Mustafa Paşa ile Deli Hüseyin Paşa’nın hasedi yüzünden katledildiğini, kendisini Budin’e gönderenin de Silâhdar Paşa olduğunu ve sürekli öldürülme endişesi içinde yaşadığını yazar. Yine Şârihulmenârzâde’ye göre Eflak voyvodasını da Silâhdar Paşa’nın isteğiyle azletmişti. Bu konuyla ilgili suçlandığında ise elinde bulunan onun tezkirelerini padişaha göstermek istedi, fakat huzura çıkmaya muvaffak olamadı.

Tabanıyassı Mehmed Paşa’nın mezarı Üsküdar’da Miskinler Tekkesi arkasındaki set üstündedir. Katlinden sonra bütün mallarına el konulan Mehmed Paşa beş yıla yakın sadrazamlık yapmıştır. Başmüsteşarı Bergamalı Fazlı Ağa ile Reîsülküttâb Kadri Efendi ve kethüdâsı Macar Ali Ağa da Hasbahçe’de bir süre hapsedilmiş, bunlardan Fazlı Ağa katledilmiş, diğerleri serbest bırakılmıştır. IV. Murad dönemi ıslahatlarında önemli katkıları olan Mehmed Paşa muhtemelen ayaklarının büyüklüğünden dolayı çağdaş kaynaklarda “Tabanıbüyük” veya “Tabanıyassı” lakabıyla anılır. Aynı kaynaklarda genellikle akıllı, cömert, tedbirli, ancak içten pazarlıklı, bilgisiz ve yeteneksiz, ümmîliği sebebiyle de devlet sırlarını saklayamayan başarısız bir devlet adamı olarak nitelenir.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi