Süleyman Askeri Bey
Süleyman Askerî Bey , 1884 yılında Prizren’de doğmuş, Osmanlı İmparatorluğu’nun önde gelen askeri komutanlarından biridir. 1902 yılında Mekteb-i Harbiye’den, 5 Kasım 1905 tarihinde ise Mekteb-i Erkân-ı Harbiye’den Mümtaz Yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. Selanik’teki Üçüncü Ordu’ya bağlı olarak Manastır’a atandı ve burada İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. Bu dönemde, Filibe’deki önemli ailelerden birine mensup olan Fadime Hanım ile evlendi ve bu evlilikten Fatma ve Dilek adında iki kız çocuğu oldu.
İttihat ve Terakki ve Jön Türk Devrimi
Süleyman Askerî, 7 Temmuz 1908 tarihinde Şemsi Paşa’ya suikast düzenleyen Mülazım Atıf Efendi’yi koruyarak Jön Türk Devrimi’ne katıldı. Kuşçubaşızade Eşref’in en yakın arkadaşlarından biri olan Askerî’nin kız kardeşi, Mustafa Kemal Atatürk’ün en eski arkadaşlarından olan Mehmet Nuri Conker ile evliydi.
Askeri Kariyeri
1909 yılında Kolağası rütbesine terfi eden Süleyman Askerî, Bağdat Jandarma Alayı’na atandı. 1911 yılında İtalya’nın Trablusgarp’a saldırması üzerine Bingazi’ye giderek oradaki savaşlara katıldı. 1912 yılında Balkan Savaşları sırasında Trabzon Redif Tümeni Kurmay Başkanlığı görevine atandı. Savaş sonrasında, 31 Ağustos – 25 Ekim 1913 tarihleri arasında Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti Erkân-ı Harbiye Reisi olarak görev yaptı. 13 Kasım 1913 tarihinde ise Teşkilât-ı Mahsusa’nın Başkanı olarak görevlendirildi.
Teşkilât-ı Mahsusa ve Irak Cephesi
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na Almanya’nın safında katılması üzerine, Süleyman Askerî, Teşkilât-ı Mahsusa Başkanlığı görevinin yanında 20 Aralık 1914 tarihinde Irak ve Havalisi Genel Komutanı olarak atandı. Irak Cephesi’nde, Osmancık Taburu ile Rota Muharebesi’nde İngilizleri durdurmayı başardı, ancak bu çarpışmada ayağından yaralandı ve Bağdat’ta hastaneye kaldırıldı. Yaralı halde Basra’yı geri almak için planlar yaptı ve harekete geçti.
II. Meşrutiyet Dönemi ve Sonrası
II. Meşrutiyet’e neden olan olaylarda isminden sıkça söz ettiren Süleyman Askerî, 1909 yılında kolağası olmuş ve sonraları hayatının en meşakkatli dönemlerini yaşayacağı, bir vatan savunmasında kavganın göbeğinde olacağı bugünkü Irak’ın başkenti Bağdat’a gönderilerek jandarmaları disipline etmek üzere görevlendirilmiştir.
Süleyman Askerî, Enver Paşa tarafından kurulan Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın da ilk başkanı olur ve bu görevini 1914 yılının sonuna kadar, yani kendisi Basra’ya atanana kadar sürdürür. Önüne çıkan bütün bürokratik engelleri aşarak Libya’ya geçen ve “hürriyet kahramanı” Enver Paşa’nın en yakın çalışma arkadaşı olan mümtaz kolağası Süleyman Askerî, burada da Bingazi ve Havalisi Kumandanlığı kurmay başkanlığı görevini üstlenmiştir. Sadece Libya direnişinde değil, Balkan Savaşları’nda da önemli rol oynayan Süleyman Askerî, vazifelendirildiği her yerde görevini en iyi şekilde yerine getirmiş, her türlü imkânsızlığın üstesinden gelmeye çalışmıştır. Öyle ki Enver Paşa, bu başarılı askeri Balkanlar’a göndererek Sırplara karşı gizli bir güç oluşturması için görevlendirmiştir.
Balkan Savaşları’nın acı reçetesi sonucunda daha da sıkıştırılan Osmanlı İmparatorluğu, zor durumdaydı. Edirne, Enver Paşa eliyle ancak kurtarılabilmişti. Daha ileri gitmek istendiyse de Avrupa ve Rusya’nın baskıları buna engel oldu. İşte bu engellemenin sessiz kalmayı gerektirmeyeceğini düşünen Enver Paşa ve Teşkîlât-ı Mahsûsa Başkanı Süleyman Askerî, Batı Trakya için bir operasyon düzenledi. Sonucunda ise Gümülcine ve İskeçe kurtarılmıştı. “Süleyman Zeynel Abidin” adı ile faaliyetlerini sürdüren Askerî, akıl almaz Bulgar zulmünden acı içinde yanan Müslüman toplulukları kurtarmak için 116 kişilik bir müfreze ile Batı Trakya’ya sızmıştır.
Tüm bu toprakların yönetilmesi için yine Süleyman Askerî Bey eliyle Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi ismiyle geçici bir hükümet kurulmuş ve hükümetin başkanlığına Müderris Salih Efendi getirilmiştir. Bu, her ne kadar uzun süre ayakta kalamasa da, aynı zamanda tarihteki ilk Türk cumhuriyetidir. Yani Süleyman Bey, tarihteki ilk Türk cumhuriyetinin de kurucusudur. Süleyman Askerî Bey’in hayatının en büyük dönüm noktalarından biri şüphesiz Basra Valisi ve 38. Fırka Kumandanı olarak atamasının gerçekleşmesiyle olmuştur. Tüm dünyada kazanın kaynadığı, cihan harbinin kapıda olduğu bu yıllarda ‘Yarbay Süleyman Askerî’ İngilizler ile göğüs göğse çarpışacaktı. Süvari aşiretlerini düzenleyerek Ocak 1915’te İngilizlere karşı geçtiği taarruz başarılı olmuştu; Süleyman Bey düşmanı püskürtmüştü.
İngilizlere yapılan gece baskınları çoğunlukla başarı ile sonuçlansa da Dicle üzerinde, Zebir’deki muharebelerde İngilizlere karşı Türk ordusu ciddi zayiat verdi. İşte bu çarpışmalarda yaralanan Süleyman Askerî tedavi için Bağdat’a götürülmüş, ancak istirahati reddederek emrindeki birlikleri buradan komuta etmeye çalışmıştır.
Şuaybiye Muharebesi ve İntiharı
14 Nisan 1915 tarihinde Şuaybiye Muharebesi’nde komutası altındaki birliklerin İngiliz Ordusu’na mağlup olması üzerine, Süleyman Askerî tabancasıyla intihar etti. Bu trajik olay, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşın zorlu koşulları altındaki mücadelesini ve Askerî’nin cesaretini simgeler.
Süleyman Askerî, Osmanlı İmparatorluğu’nun kritik dönemlerinde önemli görevler üstlenmiş, cesareti ve liderliği ile hatırlanan bir askerdir. Onun hayatı, Osmanlı tarihindeki önemli dönüm noktalarını ve zorlu mücadeleleri yansıtır.