Osmanlı-İran Savaşı (1774-1779)
Osmanlı-İran Savaşı (1774-1779), Osmanlı-İran Savaşı (1774-1779), İran’da 1750 yılında yönetimi ele geçiren Zend Hanedanı’nın Osmanlı İmparatorluğu’yla Irak cephesinde karşı karşıya geldiği askerî mücadeledir.
Osmanlı-İran Savaşı (1774-1779), İran’da 1750 yılında yönetimi ele geçiren Zend Hanedanı’nın Osmanlı İmparatorluğu’yla Irak cephesinde karşı karşıya geldiği askerî mücadeledir. Savaşın pek çok sonucu vardır.
Osmanlılar İran ordusuna Baban Sancağı ve Erdelan civarında üstünlük sağlarken, 1776 yılında İranlıların işgal ettiği Basra’yı 1779’da geri aldılar. 1779 yılında taraflar savaş öncesindeki sınırları yeniden kabul etmek suretiyle çatışmaları sonlandırdılar.
Osmanlı İmparatorluğu 1774 yılında Rusya’yla yıpratıcı savaştan yenilgiyle çıkmışken ve Kırım Hanlığı’nın akıbetiyle ilgili gailelerle meşgulken, İran’daki Zend Hanedanı’nın bu zafiyetten istifade etmeye çalışması sonucunda doğu cephesindeki bir savaşa hazırlıksız yakalanmışsa da, gerek askerî gerek diplomatik önlemlerle durumu dengelemiş, ardından konjonktürü değerlendirerek 1776’da kaybettiği Basra’yı geri aldı.
İran’daki Zend Hanedanı ise önemli askerî kayıplara uğramakla kalmadı, sadece üç yıl elinde tutabildiği Basra’yı da kaybetti ve Kerim Han’ın 1779’da ölümüyle (1794’te Kaçar Hanedenı’nın İran’a hâkim olmasına dek) 15 yıl boyunca iç savaşın içine yuvarlandı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun sadece yerel kuvvetlerle kazandığı başarılara rağmen, Irak’taki yönetiminin ne denli zayıfladığını gördü. Zira, gerek Bağdat Eyaleti gerek Baban Sancağı içindeki çekişmeler sonucunda İran’a karşı sonuç alıcı hamleyi uzun süre gerçekleştiremedi. Osmanlılar II. Mahmud dönemindeki yeniden merkezîleşme çabaları çerçevesinde 1831’de Bağdat merkezli Memlük Hanedanı’na, 1834’te ise Musul’daki Celili Hanedanı’na son vererek Irak’ı yeniden doğrudan hakimiyetleri altına aldılar.
Savaş sırasında işgale uğrayan Basra’da yaşayan birçok Iraklı tüccar Kuveyt’e göç etti ve burada gemicilik sektörünün gelişmesine katkıda bulundu. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin de 1792’de giderek serpilen Kuveyt’e yerleşmesiyle, Kuveyt’in önemi Basra’ya nazaran giderek artmaya başladı.
Bölgede İran’ı en büyük tehlike olarak gören Osmanlı İmparatorluğu ve Umman İmamlığı arasında Umman’ın 1775 yılında donanmasını Osmanlılar lehine Basra’ya göndermesiyle başlayan yakınlık ve fiilî ittifak Osmanlı-İran Savaşının bitiminden sonra da devam etti. Osmanlılar, Basra’nın savunması için (bölgede büyük bir deniz gücü bulundurmaktansa) yıllık ödemeler karşılığında Umman İmamlığı’nın donanmasından destek aldılar. İki devletin ittifakı, Arap Yarımadası’nda ortaya çıkan Vehhabilik tehdidine karşı da sürdü. Kavalalı Mehmed Ali Paşa 1824’te hacca giden Seyyid Saîd’e Mekke’de büyük bir karşılama töreni düzenletti. Keza, 1850’de tekrar hacca giden Seyyid Saîd, Osmanlı Devleti’nin Cidde Valisi Hasib Paşa’yı ziyaret etti, aynı yılın Nisan’ında Hasib Paşa’ya yazdığı mektupta “Biz işlerimizi daima Devlet-i Aliyye ile uyum içinde yürütürüz” ifadesini kullandı.
İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin 1763’te Basra’ya, 1792’de ise giderek serpilen Kuveyt’e yerleşmesiyle, Basra Körfezi’ndeki İngiliz mevcudiyeti giderek kurumsallaştı ve pekişti. Osmanlılar 1830’larda Irak’ı yeniden doğrudan hâkimiyetlerine alıp Basra Körfezi’ne açılmak istediklerinde rakip olarak karşılarında bölgede uzun süredir yerleşmiş İngilizleri buldular.