Osmanlı-İran Savaşı (1623-1639)
Osmanlı-İran Savaşı (1623-1639), Osmanlı Devleti ile İran Devleti arasında, Irak meselesi için çıkan savaşlardan biridir. Sultan IV. Murat , Lehistan seferinden sonra Irak sorununu halletmek üzere sefer düzenlemiştir.
Önce Revan Seferi yapılmış, ancak Revan seferinden sonra yeni bir sefere ihtiyaç duyulmuş, bu nedenle Bağdat Seferi de yapılmış ve Kasr-ı Şirin Antlaşması ile sorun halledilmiştir.
IV. Murad’ın ordunun başında sefere çıktığı ve zaferle sonuçlanan bir seferdir. Osmanlı Devleti, Lehistan ile olan sorunu hallettikten sonra, artık doğudaki İranlılarla olan bu probleme çözüm getirmeye imkân bulmuştu.
18 Mart 1635 tarihinde IV. İranlıların, Osmanlı hududunu geçip Osmanlı topraklarına saldırıp yağmalamaları ve bu yağmalamaların artması üzerine İran Devleti üzerine sefere çıktı. Osmanlı Ordusu, gereken hazırlıklarını tamamladıktan sonra başında Sultan IV. Murat ile Revan’a doğru yürüyüşe geçti. Yaklaşık 3 aylık uzun yürüyüşte, disiplin tamdı. IV. Murad, 27 Temmuz 1635 tarihinde önemli bir Safevi kalesi olan Revan önlerine ulaştı. 28 Temmuz 1635 tarihinde kale kuşatmaya alındı. Osmanlıların topları kale surlarını dövdü. Şehirdeki İranlılar ise başlangıçta bütün güçleriyle karşı koymaya çalıştılar; ama Osmanlıların yapacağı büyük umumi taarruz öncesi İranlılar kaleyi teslim edeceklerini padişaha bildirdiler. 8 Ağustos 1635 tarihinde Revan kale muhafızı Emirguneoğlu Yusuf Paşa, kaleyi IV. Murad’a teslim etti. Böylece 8 günlük kuşatma ile Revan ve civarı ele geçirilmiş oldu. (1635) Bu kale kısa sürede ve az kayıpla ele geçirildiği için Sultan IV. Murat’ın halk arasında üstünlüğü arttı.
Revan kalesi tamir ve imar ettirildi. Kaleye 12.000 asker ve cephane koyuldu. Kale muhafızlığına Murtaza Paşa tayin edildi. Ancak Osmanlı Ordusu, İstanbul’a dönünce Revan tekrar kaybedildi. Bunun üzerine, ikinci bir sefer gerekli oldu.
1 Nisan 1636 tarihinde İranlılar, Osmanlı hududunu geçip Revan kalesini tekrar işgal ettiler. Bunun üzerine IV. Murad ve Doğu Serdarı Vezir-i Azam Bayram Paşa, 8 Mayıs 1637 tarihinde İran üzerine sefere çıktı. Padişah Bağdat önlerine vardı ve 16 Kasım 1638 tarihinde şehri muhasara etti.
Bağdat’ta Bektaş Han komutasında 40.000 kişilik bir ordu bulunuyordu. Şah Safi ise süvari ordusuyla Kasr-ı Şirin’de konaklıyor ama muhasaraya müdahale etmeye cesaret edemiyordu. IV. Murad 12.000 sipahiyi İran içlerine yolladı ve Şehriban bölgesini yağma ve tahrip ettirdi. Ama Şah, Padişahın karşısına çıkamadı. Onun kuşatmadan sıkılınca çekip gideceğini sanıyordu ve böyle umut ediyordu. IV. Murad ve Şeyhülislam Yahya Efendi’nin de ön saflarda bulunduğu büyük çarpışma muharebeler meydana geldi.
Kuşatmanın 37. gününde birkaç İran kulesini ele geçiren Vezir-i Azam Tayyar Mehmed Paşa vurularak şehit düştü. Yerine Padişah tarafından Kemankeş Kara Mustafa Paşa sadarete getirildi. Kemankeş Mustafa Paşa Bağdat etrafında birkaç kuleyi ele geçirdi. Bu başarılar üzerine kuşatmanın 39. günü büyük umumi bir taarruz başlatıldı. Sabah erken saatlerdeki bu taarruzla büyük muharebe ve çarpışmalar meydana geldi. Sonunda daha fazla dayanamayan Bağdat düştü.
IV. Murad ilk iş olarak İmam-ı Azam ve Abdülkadir-i Geylani’nin kabr-i şeriflerini ziyaret etti. Şeyhülislam Yahya Efendi nezaretinde bu kabirler imar ve tamir edildi. Padişah, orduyu ve sadrazamı Bağdat’ta bırakıp İstanbul’a döndü.
Şah I. Safi barış istedi. Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa, İran elçisi Saru Han ve İran Murahhası Muhammed Kuli Han arasında yapılan görüşmeler neticesinde Türk-İran hududunun belirlendiği Kasr-ı Şirin Antlaşması 17 Mayıs 1639’da imzalandı ve Osmanlı-İran savaşı resmen son buldu.
Revan ve Bağdat seferlerinden sonra, iki taraf da barışdan yanaydı. Böylece Kasr-ı Şirin Antlaşması yapıldı. Bu antlaşmanın başlıca hükümleri şunlar idi:
- İki taraf için de savaş bitecektir.
- Ahıska ve Revan, İran Devleti’ne bırakılacaktır.
- Bağdat ve Basra, Osmanlı Devleti’nde kalacaktır.
- İki devletin de sınırları hep aynı kalacaktır.
Bu antlaşmanın önemli bir yanı şu idi: Osmanlı Devleti’nin İran’la olan sınırları daha sonraki savaşlarda değişikliğe uğrasa da daha sonra hep bu sınırlar esas alınarak barış yapıldığından bu antlaşmadaki gibi kalmıştır ve günümüzdeki Türkiye-İran sınırını belirlemişti.