Mustafa Naili Paşa
Mustafa Naili Paşa, Arnavut asıllı olup Kesriye sancağına bağlı Behlişte kazasının Polyan köyünde doğdu. Behlişte hânedanından İsmâil Bey’in oğlu ve Mısır Valisi Arnavut Tâhir Paşa’nın yeğenidir. Çok genç yaşta gittiği Girit’te aralıklarla otuz yıl kadar valilik yaptığı için “Giritli” lakabıyla anılmıştır.
Henüz küçük yaşta iken babasıyla beraber bir süre Mısır’da dayısı Tâhir Paşa’nın yanında kaldı. Tâhir Paşa’nın ve ardından babasının ölümü üzerine memleketine döndü. 1809’da tekrar gittiği Mısır’da diğer dayısı Hasan Paşa ile birlikte Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın hizmetine girdi. Vehhâbî isyanı dolayısıyla Hasan Paşa ile beraber gittiği Hicaz’da beş yıl kaldı, burada gösterdiği cesaret ve başarılar sebebiyle kendisine sergerdelik unvanı verildi, böylece askerlik mesleğine girmiş oldu. 1821’de patlak veren Girit isyanını bastırmak için Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından görevlendirilen Hasan Paşa ile birlikte Kandiye’ye gitti ve Kavalalı Hüseyin Bey’le müştereken Girit’in idaresiyle görevlendirildi. Girit yönetiminin Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya bırakılması ve Kavalalı Hüseyin Bey’in de İnebahtı’ya gönderilmesi üzerine 1826’da beylerbeyi rütbesi ve Kandiye muhafızı sıfatıyla Girit vali ve kumandanlığına tayin edildi. Dayısı Hasan Paşa vefat edince maaşı, gelirleri ve mülkü ona devredildi. Girit’teki ayaklanma ve karışıklıkları önleyerek düzeni sağladı.
Dürzîler’le Mârûnîler’in Cebelilübnan’da çıkardığı isyanları bastırıp Şam yöresine saldırılarını önlemek amacıyla 2 Nisan 1838’de Şam’a yollandı. Halep’ten gelen Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa ile birlikte isyanı bastırarak tekrar Girit’e döndü. Cebelilübnan’daki başarısı ve Mehmed Ali Paşa’nın 1840’ta Londra Antlaşması’yla Girit üzerindeki haklarını kaybetmesi üzerine 31 Aralık 1840’ta vezirlik ve müşirlik rütbesi verilerek kaydıhayat şartıyla Girit valiliği uhdesinde bırakıldı. Şubat 1841’de Yunanistan’dan Girit’e gelen eşkıyayı yenilgiye uğrattı. Temmuz 1842’de izinli olarak İstanbul’a gidince Sultan Abdülmecid’in iltifatlarına mazhar oldu. 1 Haziran 1850’de Akdeniz seyahatine çıkan Abdülmecid’i Girit’te misafir etti ve İmtiyaz nişanıyla taltif edildi. Girit valiliği kendisine kaydıhayat şartıyla verilmesine rağmen 1851 sonbaharında İstanbul’a çağrılarak Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye üyeliğine ve 7 Mart 1852’de Mustafa Reşid Paşa’nın yerine reisliğine getirildi. 21 Temmuz 1852’de ikinci rütbeden, 17 Eylül’de birinci rütbeden Mecîdî nişanıyla ödüllendirildi.
15 Mayıs 1853’te Damad Mehmed Ali Paşa’nın yerine sadrazam oldu. Ancak o sırada devletin yönetimi fiilen Hariciye Nâzırı Mustafa Reşid Paşa’nın elindeydi. Mustafa Nâilî Paşa’nın bu duruma rıza göstermemesi ve aralarında geçimsizlik baş göstermesi üzerine 8 Temmuz’da ikisi birden azledildi, iki gün sonra her ikisi de görevlerine iade edildi. Aralarındaki anlaşmazlık Meclis-i Vükelâ’ya da yansıdı. Kırım harbinin başladığı günlerde toplanan Meclis-i Vükelâ’da dış borç alınması hususu tartışılırken Mustafa Nâilî Paşa’nın, “Sen bana sadâret ettirmiyorsun” demesi üzerine Reşid Paşa öfkelenip meclisi terketti ve araya giren vekillerin ricasıyla geri getirilebildi.
Mustafa Naili Paşa ertesi gün 30 Mayıs 1854’te sadrazamlıktan azledildi. Aralık 1856’da 60.000 kuruş maaşla Mecâlis-i Âliye’ye memur edildi, yani Meclis-i Âlî-yi Umûmî ve Meclis-i Vükelâ’ya sandalyesiz nâzır tayin edildi.
Memleketeyn (Romanya) seçimlerinden dolayı Fransa ve Rusya ile ilişkilerin gerginleşmesi yüzünden görevden çekilmek zorunda kalan Mustafa Reşid Paşa’nın yerine 2 Ağustos 1857’de üçüncü defa sadârete getirildi. Ancak bu sadâreti de kısa sürdü, Fransa ile baş gösteren siyasî gerginlik azaldığından 22 Ekim’de azledildi. Bu süreçte Mustafa Reşid Paşa ile barıştı.
Mustafa Naili Paşa köken ve yetişme tarzı bakımından eski sadrazamlar sınıfına mensuptu. Sultan Abdülmecid onu Mustafa Reşid ve Âlî paşalara karşı bir denge unsuru olarak kullanmıştı. Sadâretten alınmasının ardından Mart 1858’de Mecâlis-i Âliye’ye memur edildi. 19 Aralık 1861’de birinci rütbeden Osmanlı nişanı ile taltif edildi.
Ağustos-Eylül 1866’da patlak veren isyanı bastırmak üzere 28 Ağustos’ta Murassa‘ Osmânî nişanı ile taltif edilerek vali sıfatıyla bir defa daha Girit’e gönderildiyse de olayları bir türlü önleyemedi ve ayaklanmanın bastırılması için Yunan hükümetine baskı yapılması gerektiğine dair kanaatini bir lâyiha ile hükümete bildirdi. Mart 1867’de İstanbul’a çağrıldı ve yerine Âli Paşa görevlendirildi. Bundan sonra Mecâlis-i Âliye’deki görevini sürdürdü. Mustafa Nâilî Paşa, 1860’ların sonlarında Hicaz ile Yemen arasındaki dağlık bölge olan Asîr’de ortaya çıkan isyan hareketinin halledilmesinde de rol oynadı.
28 Aralık 1871’de vefat eden Mustafa Nâilî Paşa’nın mezarı Fâtih Türbesi hazîresindedir. Kırım harbinde ihdas edilen İftihar nişanıyla birlikte İmtiyaz nişanı, Mecîdî nişanı, Murassa‘ Osmânî nişanı ve Girit madalyasına sahipti. Okuma yazma bilmediği rivayet edilir. Kaynaklarda sâdık, dürüst, namuslu, inatçı, çalışkan ve cömert diye nitelendirilir. Devlet işlerinde fazla bilgisi olmadığı gibi sergerdelikten yetiştiği için devlet adamlarına özgü âdâb ve terbiyeden yoksundu. Daha önce görülmeyen sadrazamların sefirlik ziyafetlerine gitmesi onunla birlikte âdet oldu. Oğlu Veliyyüddin Rifat Paşa Paris sefirliği, Bursa ve Girit valiliği yaptı. Diğer oğulları çeşitli askerî ve idarî görevlerde bulunan Hilmi Paşa, Hüseyin Paşa, Mehmed Bey, Rauf Bey ve Ali Galib Bey’dir. Mir’ât-ı Şuûnât adlı eserin müellifi Mehmed Memduh Paşa, Mustafa Nâilî Paşa’nın damadıdır. Mustafa Nâilî Paşa’nın doğduğu yer olan Behlişte kazasının köyleriyle Narda sancağı ve Selânik’te çiftlik ve mülkleri, Balat ve Ayazma’da değirmen fabrikaları vardı.
Kaynak: İslâm Ansiklopedisi