MUSLIHUDDİN MUSTAFA (ŞEYH VEFA)

MUSLIHUDDİN MUSTAFA (ŞEYH VEFA), Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükseliş dönemlerinde yaşamış önemli mutasavvıflardan biridir. Doğum yeri Konya’dır. Lâmiî Çelebi, bir kitabının kapağında adını “Mustafa b. Ahmed es-Sadrî el-Konevî el-Med‘uv bi-Vefâ” şeklinde kaydettiğini belirtmiştir. Babası Ahmed’tir, ancak bazı kaynaklarda babası olarak belirtilen Hacı Yahyâ, aslında dedesidir. Vefâ, İbnülvefâ, İbn Vefâ, Vefâzâde ve Ebü’l-Vefâ gibi lakaplarla anılsa da, şiirlerinde “Vefâ” mahlasını kullanması nedeniyle bu isim daha çok yayılmıştır. İbn Vefâ lakabını, annesinin adı Vefâ olduğu için almıştır. Konya’nın Meram bölgesinde onun adına yaptırılan caminin 1470-71 tarihli vakfiyesinde “eş-şehîr bi-veled-i Vefâ” ifadesi geçmektedir, bu nedenle Vefâzâde lakabının dedesinden geldiği düşünülmektedir. Ebü’l-Vefâ unvanının ise oğlu olup olmamasına ya da bir övgü niteliğinde kullanılıp kullanılmadığı bilinmemektedir. Kaynaklardan, iki oğlu ve bir kızı olduğu anlaşılmaktadır. Kızını, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin soyundan gelen Şeyh Âbid Çelebi ile evlendirmiştir.

Muslihuddin Mustafa, eğitimine Karamanoğulları yönetimindeki Konya’da başladı. Daha sonra babasıyla birlikte Osmanlı başkenti Edirne’ye giderek eğitimini burada tamamladı. Kaynaklarda, fıkıh, tasavvuf, astronomi ve mûsiki gibi birçok alanda yetkin olduğu, hatta müctehid seviyesine ulaştığı belirtilmesine rağmen, eğitim dönemi ve hocaları hakkında ayrıntılı bilgi verilmemektedir. Edirne’de, Debbağlar İmamı olarak tanınan Muslihuddin Halîfe’ye bağlandı ve daha sonra şeyhinin yönlendirmesiyle Zeyniyye tarikatının kurucusu Zeynüddin el-Hâfî’nin önde gelen halifelerinden Abdüllâtîf el-Kudsî’ye intisap etti. Seyrü sülûkünü tamamladıktan sonra Konya’ya dönerek irşad faaliyetlerine başladı. Karamanoğlu İbrahim Bey, onun için Meram’da bir cami ve hankâh inşa ettirdi ve vakıflar kurdu. Vakfiyelerde caminin 1459’dan önce yapıldığı anlaşılmaktadır.

Muslihuddin Mustafa’nın Konya’da ne kadar kaldığı bilinmemektedir. Hacca gitmek üzere Antalya’dan bindiği gemi, korsanlar tarafından kaçırılarak Rodos’a götürüldü. Kız kardeşi ve bazı arkadaşlarıyla birlikte esir alındı. Karamanoğlu İbrahim Bey fidyesini ödeyerek onu serbest bıraktı. Daha sonra İstanbul’a gittiği kaydedilmektedir. Onun için bir cami yaptıran İbrahim Bey’in 1464’te vefat etmesi göz önünde bulundurulursa, İstanbul’a bu tarihten sonra gittiği tahmin edilmektedir.

İstanbul’da Fatih Sultan Mehmed’in büyük desteğini gördü. Padişah, onun için günümüzde Vefa semti olarak bilinen bölgede bir cami ve çifte hamam inşa ettirdi. Ayrıca caminin yanında bulunan araziyi ve Çorlu kazasına bağlı Kepelim köyünü ona temlik etti. II. Bayezid’in bu yapıları inşa ettirdiğine dair kayıtlar doğru değildir. Camii çevresinde derviş hücreleri, kütüphane, derviş evleri ve mutfak yaptırdı. Fatih Sultan Mehmed tarafından temlik edilen araziler ve bazı yapılar, 1485’te vakfedildi. Bu bilgiler, cami ve diğer yapıların Fatih döneminde tamamlandığını doğrulamaktadır.

Muslihuddin Mustafa, Sadrazam Karamanî Mehmed Paşa başta olmak üzere devlet adamları arasında büyük itibara sahipti. Birçok devlet adamının ona vefk hazırlattığı bilinmektedir. Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid ile hiç görüşmediğine dair iddialar yanlıştır. Zeyniyye tarikatı mensuplarının inziva dönemleri nedeniyle bu tür yanlış anlamalar oluşmuştur. Fatih Sultan Mehmed’in cenaze namazını kıldırdığı ve bu törene II. Bayezid’in de katıldığı bilinmektedir. Bu nedenle en azından bu cenaze sırasında II. Bayezid ile görüşmüş olmalıdır. II. Bayezid döneminde, Sadrazam Karamanî Mehmed Paşa’nın vefatının ardından Muslihuddin Mustafa’nın ve Zeyniyye tarikatının İstanbul’daki nüfuzu azalmıştır.

Muslihuddin Mustafa, 1491 yılında vefat etti ve adına yaptırılan caminin haziresine defnedildi. Mezarının üzerine bir türbe yaptırılmıştır. Sert mizacına rağmen alçakgönüllü, hoşsohbet ve nüktedan biri olarak tanımlanmıştır. Sinan Paşa, Molla Lutfi, Bursalı Ahmed Paşa, Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi gibi önemli şahsiyetler onun müridi olmuştur. Ayrıca, Sinoplu Safâyî, Balıkesirli Zâtî, Edirneli Sabâyî, Rumelili Şem‘î, hattatlar Kasım ve Abdülmuttalib b. Seyyid Murtazâ gibi birçok sanatkâr ve şair de müridleri arasındadır. Ölümünden sonra yerine halifesi Şeyh Ali Dede geçti. Onun müridlerinden Dâvud Vefâî Rûmî ve Abdüllatif Vefâî Rûmî gibi isimler Vefâiyye tarikatını sürdürmüştür.

Muslihuddin Mustafa’nın vefatından sonra, Zeyniyye tarikatı içinde “Vefâiyye” adı verilen bir kol ortaya çıkmıştır. Bu tarikatta, onun tertip ettiği evrâd okunmuş ve kendisinin oluşturduğu özel bir zikir yöntemi uygulanmıştır. “Şeyh Vefâ devri” olarak adlandırılan bu zikrin, şeyhülislam Molla Gürânî ile arasında bazı ihtilaflara neden olduğu belirtilmektedir. Hanefî mezhebine mensup olmasına rağmen, kıldırdığı namazlarda Şâfiîler gibi besmeleyi açıktan okuması ve farklı bir oturuş şeklini benimsemesi tartışmalara yol açmıştır. Sinan Paşa, onu savunarak müctehid seviyesinde bir âlim olduğunu söylemiş ve bu itirazları bastırmıştır.

Eserleri:

  1. Risâle-i Manzûmât-ı Şeyh Vefâ: Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerden oluşur.
  2. Makâm-ı Sülûk: Manzum bir tasavvuf kitabıdır.
  3. Sâz-ı İrfân: Mûsiki terimlerini kullanarak yazılmış tasavvufi bir eserdir.
  4. Melhame-i Şeyh Vefâ: Astronomi ve insan davranışları arasındaki ilişkileri ele alır.
  5. Rûznâme: İstanbul’un enlem ve boylamına göre hazırlanmış bir astronomi cetveli olup çeşitli şerhleri bulunmaktadır.
  6. Risâle fi’r-rub‘i’l-müceyyeb: Astronomiye dair bir eserdir.
  7. Yedi Yıldızın Ahkâmı: Yıldızlar ve kader ilişkisini ele alır.

Muslihuddin Mustafa’nın bazı mûsiki eserleri olduğu da rivayet edilmektedir. Onun fikirleri ve eserleri, Osmanlı tasavvuf geleneğinde kalıcı etkiler bırakmıştır.

Araştırmacı Tarihçi

Ahmet Koç