Müneccimbaşı Ahmed Dede

Müneccimbaşı Ahmed Dede,  (1631) Selânik’te doğdu. Ailesi aslen Konya Ereğli’dendir. Çulhacı olan babası Lutfullah Efendi bölgede meydana gelen asayişsizlik yüzünden Selânik’e göç etmiştir. Ahmed küçük yaşta babasının mesleğini öğrendi, ancak zamanla ilme olan meyli sebebiyle baba mesleğini bıraktı ve Selânik Mevlevîhânesi şeyhi Mehmed Efendi’ye intisap etti. Burada bir taraftan öğrenim görüp bilgisini arttırırken diğer taraftan şeyhinin yazdıklarını temize çekme işiyle meşgul oldu ve Mevlevî tarikatının âdâbını öğrendi. Daha sonra dönemin Selânik müftüsü Abdullah Efendi’den fıkıh ve tefsir dersleri aldı. Yirmi üç-yirmi dört yaşlarındayken İstanbul’a gitti. Önceleri Galata Mevlevîhânesi şeyhi Arzî Dede Efendi’nin hizmetinde kaldı. Şeyhülislâm Minkārîzâde Yahyâ Efendi, İbrâhim el-Kürdî ve Ahmed Nahlî’den tefsir, hadis ve diğer İslâmî ilimleri okudu. Ardından Kasımpaşa Mevlevîhânesi şeyhi Halil Dede’ye intisap etti. Halil Dede’den Mes̱nevî, tefsir, hadis, usul ve meânî, dersiâm Sâlih Efendi’den mantık ve felsefe dersleri aldı. Diğer taraftan tıp ve tabii ilimleri seretıbbâ-yi hâssa Sâlih Efendi’den, astronomi, astroloji ve matematik ilimlerini kendisinden önce müneccimbaşı olan Şekîbî Mehmed Efendi’den öğrendi. Bu sırada zekâsı ve üstün meziyetleri ile dikkat çekti. Mehmed Efendi’nin ölümünden sonra onun yerine müneccimbaşı oldu (1668).

(31 Mart 1668) IV. Mehmed, Ahmed Dede’ye, huzuruna çağırıp fenn-i nücûmdaki maharetini anlamak için Enderun ağalarından birinin eline bir billûr parçası saklatıp bunun ne olduğunu bulmasını söyledi. Ahmed Dede ilminin gerektirdiği şekilde hesaplarını yaparak saklanan maddeyi tanımlayınca padişah onu çok takdir etti ve bütün borçlarını karşılayacak bir meblağla mükâfatlandırdı. 1086 Rebîülevvel-Rebîülâhir (Haziran-Temmuz 1675) aylarında yapılan ve kırk gün süren Şehzade Mustafa’nın sünnet düğünü ile ikinci vezir Musâhib Mustafa Paşa’nın padişahın kızı Hatice Sultan’la evlenme törenlerinde ulemâ ve meşâyih sofralarına katılıp devlet büyüklerinin sohbetlerinde bulundu. Bu arada sultanın huzuruna kabul edilerek padişah musâhibi oldu ve kendisine Biga ve Kemer-Edremit (bugünkü Burhaniye) kazaları arpalık olarak verildi, derecesi de Kudüs pâyesine yükseltildi. İtibarı IV. Mehmed devrinin sonuna kadar sürdü. IV. Mehmed’in latifeden hoşlandığını bilen Ahmed Dede, Ubeyd-i Zâkânî’nin Dilgüşâ adlı risâlesini Türkçe’ye çevirip sultana takdim etti.

IV. Mehmed’in  (Kasım 1687) tahttan indirilip yerine II. Süleyman’ın geçmesi üzerine Ahmed Dede görevinden azledilerek Kahire’ye gönderildi. Diğer bir rivayette hacca gitmek için Mısır’a kendi isteğiyle gittiği belirtilir. Kahire seyahatini, o sırada silâhdarlıktan vezâret rütbesiyle Mısır’a terfi ettirilen ve kendisinin de mânevî oğlu olan Moralı Hasan Paşa ile birlikte yapmış ve Hasan Paşa’nın beylerbeyiliği müddetince Kahire’de kalmıştı. (1691) haccetmek için Mısır’dan ayrılıp Mekke’ye gitti. Mekke’de mevlevîhânenin şeyhliğini yaptı ve  (1694) yılında Medine’ye geçip orada altı yıl müddetle tefsir ve Hanefî fıkhı okuttu. (1700) Mekke’ye dönüp tekrar Mevlevî Tekkesi’ne şeyh oldu. Bu sırada İstanbul’a davet edildiyse de yaşlılığını ileri sürerek bunu kabul etmedi. Onun bir ara Tâif’te bulunduğu ve eserlerinden birkaçını orada kaleme aldığı anlaşılmaktadır. Ahmed Dede  (27 Şubat 1702) tarihinde Mekke’de vefat etti ve Cennetü’l-muallâ’ya defnedildi. Âlim olduğu kadar zarif, nüktedan ve iyi yürekli bir kişiliğe sahip olduğu, her mecliste güzel sözler söylediği ve nükteler yaptığı, bir mecliste söylediğini bir daha tekrar etmediği kaydedilir.

Eserleri. Çeşitli alanlarda eserleri bulunan Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin üç dilde (Arapça, Farsça ve Türkçe) şiir yazdığı bilinmektedir. Ancak asıl şöhretini Câmiʿu’d-düvel adlı Arapça umumi tarihiyle kazanmıştır. Eser Müneccimbaşı Tarihi diye de adlandırılır. Câmiʿu’d-düvel başlığı kitabın iki cilt halindeki müellif hattı nüshasında yer alır. Eserin asıl adının Ṣaḥâʾifü’l-aḫbâr fî veḳāyiʿi’l-aʿṣâr olduğu, sonradan bir cihan tarihi hüviyetinde bulunmasından ötürü Câmiʿu’d-düvel isminin verildiği fikri doğru olmamalıdır. Bu isim, müellifin vefatından dört yıl sonra istinsah edilen ikinci nüshasına muhtemelen müstensih tarafından eklenmiştir. Kitabın Topkapı Sarayı nüshası hariç diğerlerinin hepsi Câmiʿu’d-düvel adını taşımaktadır. Genellikle eserin Arapça aslı Câmiʿu’d-düvel, Türkçe tercümesi Sahâifü’l-ahbâr olarak şöhret bulmuştur. Kara Mustafa Paşa’nın emriyle yazılan Câmiʿu’d-düvel yaratılıştan  (1670) yılına kadar gelen olayları kapsar. Girişte zaman kavramının gerçeğine, tarih kelimesinin mânalarına, tarih ilminin tarifine, konusuna, gayelerine ve tarihçide bulunması gereken hususlara işaret edilir. Müneccimbaşı kitabında birçok tarihçinin eserinde yer almayan hânedanların, hatta kısa ömürlü irili-ufaklı kabilelerin tarihlerine bile yer vermiştir. Kitap bu ilk girişten sonra meşhur tarihçilerden bahseden bir mukaddime ile başlar. Ardından peygamberler tarihinden söz edilerek Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin hayat hikâyeleri anlatılır. Hz. Îsâ’dan sonra ve İslâm’dan önce Arabistan’da yaşayan Tasm, Cedîs kabileleri ve Sebe Devleti’yle Hicaz bölgesi hakkında bilgi aktarılır. Kureyş kabilesinin aslı ve Mekke tarihinin ardından Hz. Muhammed’in doğumundan başlamak üzere onun Mekke dönemindeki hayatına ve mücadelesine yer verilir. Bu arada Hz. Peygamber’in şemâilinden, ashabından ve zevcelerinden söz edilir. İslâm’ın yayıldığı bölgelerin eski tarihi anlatılır. Eserin tertibi karışık olup kronolojik sıra takip edilmez. Nitekim ilk ciltte dört halife devrinin ardından Yunanlılar, Amâlika, Kıptîler, Hindular, Türk ve Tatarlar, Türkmen kabileleri, Çinliler, Bulgarlar, Ruslar ve Gürcüler’den bahsedilir. Oradan Batı’ya geçilerek Franklar, İngilizler, İspanyollar, bu arada Karadeniz, Akdeniz, Hint Okyanusu, Adriyatik denizi hakkında bilgi verilir. Sâsânîler ve Mezopotamya’da eski Arap kabilelerinden sonra tekrar Batı dünyasına geçilerek Romalılar, Almanlar ve İspanyollar anlatılır. Selçuklular’a I. ciltte, Anadolu beyliklerine II. ciltte yer verilir. Eserin son kısmını teşkil eden Osmanlı Devleti tarihi ve özellikle müellifin kendi devri olan IV. Mehmed dönemi için yazılanlar oldukça önemlidir.

Terkibî bir eser ortaya koyan Müneccimbaşı önceki kaynaklardan yararlanmış, ancak onlardan farklı bir üslûp kullanmıştır. Osmanlı tarihçileri arasında nakilcilikten sıyrılıp tenkitçi tarihçiliğe yönelen ilk müelliflerden biri kabul edilen müneccimbaşı eserini son derece sade, anlaşılır ve kısmen de basit bir üslûpla telif etmiştir. Kendisine örnek olarak İbn Haldûn, Reşîdüddin Fazlullah, Hâfız-ı Ebrû, Muslihuddîn-i Lârî ve Cenâbî Mustafa gibi tarihçileri almış, istifade ettiği kaynakları kitabının mukaddimesinde sıralamıştır. Buradaki yetmiş iki kaynaktan kırk yedisi Arapça, on yedisi Farsça ve sekizi Türkçe’dir.

Câmiʿu’d-düvel müellif henüz hayatta iken ilgi görmüş, telifinden yaklaşık otuz yıl sonra Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa’nın desteğiyle Türkçe’ye çevrilmesine girişilmiş ve bu iş Nedîm’in başkanlığında bir heyete verilmiştir. Kitabın ancak baş tarafının tercümesi Nedîm’e aittir. İstanbul’da üç cilt halinde basılan (1285) tercümede asıl Arapça metnine göre bazı değişiklikler ve kısaltmalar mevcuttur. Umumi tarih kısmında bir hayli kısaltma yapıldığı, yalnız önemli görülen kısımlarda metnin tamamına yakınının Türkçe’ye çevrildiği dikkati çeker.

Hasan Fehmi Turgal, Câmiʿu’d-düvel’in Anadolu Selçukluları bölümünü tercüme ederek Anadolu Selçukîleri adıyla yayımlamıştır . Ardından Mehmet Necati Lugal’in çevirdiği Karahanlılar kısmı da eklenerek her ikisi Nihal Atsız’ın Müneccimbaşı’nın hayatı ve eserlerine dair çalışmasıyla birlikte basılmıştır. İsmail E. Erünsal tarafından yapılan tercüme , eserin Osmanlı Devleti tarihinin başlangıcından Kanûnî Sultan Süleyman devrinin sonuna kadarki kısmını ihtiva eder. V. Minorsky, Câmiʿu’d-düvel’in Şeddâdîler kısmının Arapça metniyle İngilizce çevirisini 1953’te, Şirvan ve Bâbülebvâb kısmının metniyle İngilizce çevirisini de 1958’de Cambridge’de neşretmiştir. Pakistanlı tarihçi S. A. Hasan, eserin Büyük Selçuklular kısmının Arapça metniyle İngilizce çevirisini 1959 yılında Cambridge’de doktora tezi olarak hazırlamıştır. Ayrıca doktora ve yüksek lisans tezi olarak eser üzerinde şu çalışmalar yapılmıştır: Ahmet Ağırakça, Müneccimbaşı Ahmed b. Lutfullah. Câmiü’d-düvel, Osmanlı Tarihi 1299-1481 ; Nuri Ünlü, Câmiʿü’d-düvel. II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim Devri. Müellifi Müneccimbaşı Ahmed Dede (1990, doktora tezi, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Ali Öngül, Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin Câmiʿü’d-düveli’nin Tenkitli Metin Neşri ve Tercümesi. Selçuklular ve Anadolu Beylikleri (1986, doktora tezi, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) ve Câmiʿü’d-düvel Selçuklular Tarihi: Horasan-Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları (İzmir 2000); Ömer Tellioğlu, Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah’ın Câmiʿü’d-düveli’nden Hamdaniler Kısmının Metin Neşri ve Tercümesi (1994, yüksek lisans tezi, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Ahmed Dede’nin diğer eserleri şunlardır: 1. Ġāyetü’l-beyân fî deḳāʾiḳi ʿilmi’l-beyân. İsâmüddin el-İsferâyînî’nin Farsça İstiʿâre adlı risâlesinin Arapça tercümesi ve şerhidir. Ahmed Dede bu risâleyi 1100 (1689) yılı sonlarında Kahire’de tercüme etmiş, 22 Rebîülevvel 1108 (19 Ekim 1696) tarihinde Medine’de buna bir şerh yazmış ve Tâif’te bulunduğu sırada 8 Safer 1112’de (25 Temmuz 1700) kitap haline getirmiştir. Kendi hattıyla olan bir nüshası Millet Kütüphanesi’nde kayıtlıdır. 2. Risâle fi’l-kinâye ve’t-taʿrîż (Risâle fî taḥḳīḳi’l-kinâye) 3. Risâle fî beyâni’l-mecâz. İsâmüddin el-İsferâyînî’nin mecaza dair Farsça eserinin Arapça tercümesidir. 4. Şerḥu Muḳaddimeti mecmûʿati’l-ʿulûm li’t-Teftâzânî. Eserin müellif hattıyla Millet Kütüphanesi’nde bir nüshası vardır. 5. Ḥâşiye ʿalâ Ḥâşiyeti’l-Lârî ʿalâ Şerḥi Hidâyeti’l-ḥikme. Bunun da müellif hattıyla bir nüshası Millet Kütüphanesi’nde kayıtlıdır. 6. Letâifnâme. Ubeyd-i Zâkânî’nin Dilgüşâ adlı Farsça risâlesinin Türkçe tercümesidir. 7. Divan. “Âşık” mahlasıyla üç dilde yazdığı şiirleri ihtiva etmektedir. 8. Vesîletü’l-vüṣûl ilâ maʿrifeti’l-ḥamli ve’l-maḥmûl. Ölümüne yakın Tâif’te yazdığı mantık ilmine dair bir risâledir. 9. Tertîb-i Akyise-i İbâre-i Îsâgūcî. 10. Feyżü’l-ḥarâm fî âdâbi’l-müṭâlaʿa. Baş tarafta eserin öğrencileri olgunlaştırmak, onlara tartışma usulü ve ifade tarzlarını öğretmek için telif edildiğine dair bir açıklama yer alır. 11. Şerḥu Kitâbi’l-Aḫlâḳ. Adudüddin el-Îcî’nin Aḫlâḳ-ı ʿAḍudiyye adlı eserinin şerhidir. 12. Ḥâşiyetü’t-Tefsîri’l-Beyżâvî. Kādî Beyzâvî’nin tefsirine hâşiye yazan Sadreddinzâde Şirvânî’ye ait eserin bir zeylidir. 13. Lisânü’l-ġayb ve’l-ilhâm. Medine’de bulunduğu yıllarda Mescid-i Nebevî’de okuttuğu tefsir derslerinin notlarını ihtiva eder. 14. Taʿlîḳāt ʿalâ Öḳlîdis. Hendeseye dair bir risâledir. 15Tuḥfetü’l-müʾminîn. Tıpla ilgili bir eserdir. 16. Risâle-i Mûsikiyye. 17. Ahkâm-ı Sultânî. Eserde güneş, ay ve yıldızların çeşitli mevsimlerdeki durumlarından hareketle sultanın, sadrazamın ve diğer devlet adamlarının yapması uygun olan şeyler belirtilmekte ve ilm-i nücûmla ilgili bazı bilgiler verilmektedir. 18. Ġāyetü’l-ʿuded fî ʿilmi’l-ʿaded.

Müellifin ayrıca el-Fevâʾidü’s-seniyye fî ḫavâṣṣi’l-eşcâri’ṭ-ṭıbbiyyeti’l-Efrenciyye ile Risâle fî ṭâliʿi seneti 1157 adlı eserleri bulunmaktadır.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi