Mahmud Nedim Paşa
Mahmud Nedim Paşa, İstanbul’da doğdu. Babası Bağdat Valisi Gürcü Mehmed Necib Paşa’dır. Eğitimini tamamlamasının ardından 1831’de Sadâret Mektûbî Kalemi’ne girdi. Bir ara Serasker Bursalı Said Paşa’ya divan kâtipliği yaptı. Bir yıl süreyle Bağdat’ta babasının yanında kaldıktan sonra sadâret mektupçu muavini oldu.
Bir ara Serasker Bursalı Said Paşa’ya divan kâtipliği yaptı. Bir yıl süreyle Bağdat’ta babasının yanında kaldıktan sonra sadâret mektupçu muavini oldu ve Şubat 1841’de Âmedî Kalemi’ne geçti. Dönemin meşhur devlet adamlarından Mustafa Reşid Paşa’nın dikkatini çekti ve onun ilk sadâretinde ûlâ sınıf-ı sânî rütbesiyle sadâret mektupçuluğuna getirildi (Mart 1847).
Mahmud Nedim Paşa Haziran 1849’da vekâleten ve ardından asaleten âmedîliğe tayin edildi. 1853’te Dîvân-ı Hümâyun beylikçiliğine, 23 Mart 1854’te bâlâ rütbesiyle sadâret ve üç ay sonra 26 Haziranda Hariciye müsteşarlığına getirildi.
Mahmud Nedim Paşa Kırım savaşı esnasında on altı gün Ömer Lutfi Paşa’nın maiyetinde Bulgaristan’da bulundu. 25 Şubat 1855’te yine Reşid Paşa’nın himmetiyle vezâret rütbesi verilerek Sayda valisi oldu. 14 Aralık 1855’te Şam ve Eylül 1857’de İzmir valiliği, Mart 1858’de Meclis-i Tanzîmat üyeliği ve mayısta Hariciye Nâzırı Fuad Paşa Paris’e gidince dil bilmemesine rağmen Hariciye nâzır vekilliği görevlerinde bulundu. 30 Ağustos 1858’de Ticaret nâzırı olduysa da Aralık 1859’da azledildi. 9 Temmuz 1860’ta kendi isteği üzerine Trablusgarp valiliğine gönderildi. Âlî Paşa’ya muhalif olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti ile irtibatı ortaya çıkınca kendisini affettirmek için İstanbul’a gelerek paşayı ikna etti. Yedi yıl görev yaptığı yere tekrar dönmek istemediği için affını istedi ve 18 Haziran 1867’de Meclis-i Vâlâ üyeliğine getirildi.
Mahmud Nedim Paşa için bundan sonra hızlı bir görev değişikliği süreci başladı. 24 Ağustos 1867’de Deâvî Nezâreti’ne, 6 Mart 1868’de ikinci defa olmak üzere sadâret müsteşarlığına ve bir hafta sonra da (14 Mart) padişahın re’sen iradesiyle Hakkı Paşa’nın ölümüyle boşalan Bahriye nâzırlığına tayin edildi. Maaşını arttırma talebi Âlî Paşa tarafından kabul görmedi; bunun üzerine doğrudan saraya başvurdu ve paşa ile araları tekrar bozuldu. Âlî Paşa’nın gittikçe ağırlaşan hastalığının uzaması sebebiyle sarayla olan irtibatı daha da güçlendi.
Âlî Paşa’nın ölümü üzerine ve padişahla kurduğu irtibat sayesinde 8 Eylül 1871’de sadrazam oldu. Âlî Paşa’nın aksine padişahın istek ve arzularına uygun davrandı. İktidara gelir gelmez merkez ve taşra bürokrasisinde büyük bir operasyon başlattı; Tanzimatçı devlet adamlarını görevden uzaklaştırdı. Âdeta tevcîhat usulünü andırır bir şekilde valileri bir yerden diğerine tayin etti. Âlî Paşa’nın adamları olan Şirvânîzâde Mehmed Rüşdü Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, İşkodra Valisi İsmâil Paşa, Zaptiye Nâzırı Hüsnü Paşa, Mâbeyin Başkâtibi Emin Bey ve diğer rakiplerinin her birini ülkenin bir tarafına sürdü. Reformcuların yoğunlaştığı Şûrâ-yı Devlet’in daire sayısını üçe indirdi ve üye sayısını azalttı. Merkez ve taşra bürokrasisinde büyük değişiklikler yaptı. Bazı vilâyetleri küçülterek yeni vilâyetler teşkil etti; ayrıca tahsisatlarını azalttı.
Mahmud Nedim Paşa, maliyeyi düzeltmek adına devlet dairelerini ıslah ve tasarruf amacıyla Bâbıâli’de Tensîkat ve Tasarrufat Komisyonu’nu kurarak pek çok görevliyi açığa aldı; ayrıca 100 kuruşun üzerindeki maaşların % 5’ine hazine adına el koydu. Taşra evkaf müdürlüklerini kaldırdı. İşten çıkarılanların şikâyetleri neticesinde bunların durumlarını görüşmek üzere ayrı bir komisyon oluşturdu.
Mahmud Nedim Paşa bir ara Evkāf-ı Hümâyun Nezâreti’ni lağvederek görevlerinin bir kısmını şeyhülislâmlığa, bir bölümünü de Maliye Nezâreti’ne aktardı. Maliye Nezâreti’nin üstlendiği görevler nezârete bağlı olarak kurulan Evkaf Maliyesi Dairesi Müsteşarlığı vasıtasıyla yürütülmeye başlandı. Mahallî meseleler hakkında Bâbıâli’yi bilgilendirmek üzere vilâyetlere jurnal memurları gönderdi. Bir yandan askerî ve diğer harcamalardan yapılan tasarruflarla denk bütçenin gerçekleştirildiği kamuoyuna ilân edilirken bir yandan da memurların maaşları aylarca ödenemedi ve yeni borçlanmalara gidildi.
Bu dönemde vilâyetlerdeki zaptiyelerin nizamında ve tersanede bazı düzenlemeler yapıldı. Ayrıca daha önce hazırlanan ve Âlî Paşa tarafından geciktirilen müstakil Bulgar Eksarhlığı kurulması konusundaki berat verildi. Rumeli demiryolu imtiyazı devletin aleyhinde maddeler taşıdığı iddiasıyla feshedilerek Baron Hirsch ile yeni bir anlaşma yapıldı. Hirsch, bu anlaşmayla pek çok yükümlülükten kurtulduğu gibi birçok yeni avantajlar elde etti. Mahmud Nedim’in anlaşma karşılığında Hirsch’ten yüz binlerce lira rüşvet aldığı yönünde ciddi iddialar mevcuttur.
Mahmud Nedim Paşa, Sultan Abdülaziz’in de desteğiyle dış siyasette Tanzimatçılar’ın izlediği Avrupa eksenli politikadan ayrılarak Rus yörüngesine girdi. Akıl hocası Rusya’nın İstanbul’daki sefiri Ignatiev’di. Rus tesiri o kadar yaygın bir konum kazandı ki paşa halk arasında Nedimov olarak anılır oldu. Rus yanlısı politikalarına duyulan tepki padişaha kadar uzanmış, ayrıca Avrupa kamuoyu da Osmanlı Devleti aleyhine dönmüştü.
Artan tepkiler üzerine Mahmud Nedim Paşa’yı daha fazla sahiplenemeyeceğini anlayan Sultan Abdülaziz, 31 Temmuz 1872’de onu azlederek yerine Midhat Paşa’yı tayin etti. Kendisine 20.000 kuruş mâzuliyet maaşı bağlandı. Gazetelerde hakkında olumsuz haberler çıktı ve Bebek’teki yalısının önünde gösteriler yapıldı. Yaklaşık on bir ay süren sadâreti süresince beş serasker, dört bahriye, dört adliye, beş maliye nâzırı ve altı tophâne müşiriyle çalışmış olması memurların statüsüyle ne kadar oynadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Padişah, Mahmud Nedim Paşa’yı Haziran 1873’te Midhat Paşa’nın etkisiyle Kastamonu valiliğine gönderdiyse de Temmuz ortalarında azletti ve beş gün sonra da yargılamaksızın Trabzon’a sürgüne gönderdi. Buradaki ikameti kısa sürdü ve 15 Ekim 1873’te Adana valiliğine getirildi. Ancak 31 Mart 1875’te azledildi ve İstanbul’a geldi. 20 Ağustos 1875’te Şûrâ-yı Devlet başkanlığına tayin edildi. Bu sırada bir türlü çözüm bulunamayan Hersek isyanını kısa sürede çözebileceğini belirtmesi üzerine beş gün sonra (26 Ağustos 1875) Ahmed Esad Paşa’nın yerine ikinci defa sadrazamlığa getirildi.
Hersek isyanını Rusya’nın yardımıyla çözebileceğini düşünüyordu. Bu sebeple önceliği 1875 bütçesindeki 5 milyon liralık açığı kapamaya ve malî buhranı çözmeye verdi. Yeni kaynak bulmak amacıyla Ignatiev’in etkisiyle bir plan hazırladı. Buna göre devletin düzenli borçlarının faiz ve ana parası için ödemesi gereken yıllık toplam 14 milyonun yarısı ödenecek, diğer yarısının 5 milyonu ile bütçe açığı kapatılacak ve 2 milyonuyla da ordunun giderleri finanse edilecekti. Beş yıl süreyle borç ve faizlerin yarısının nakit, yarısının da % 5 faizli bir senetle ödenmesi esası 6 Ekim 1875 tarihli bir hükümet kararıyla kabul edildi. Karar, tahvil fiyatlarında hızlı bir düşüşe sebep olduğu gibi içte ve dışta büyük tepkiler doğurarak Avrupa kamuoyunu Osmanlı aleyhine çevirdi.
Bu arada Hersek’teki isyan Bosna’ya sıçradı. Ignatiev’in yanlış yönlendirmelerine kendisini iyice kaptıran Mahmud Nedim Paşa bu konuda zararlı sonuçlar doğurabilecek Andrassy notasını kabul etti. Ardından da Bulgarlar’ın bir kısmı harekete geçti. Bu isyanın elebaşılarının yakalanmasına rağmen Ignatiev’in devreye girmesiyle serbest bırakıldılar; ayrıca onları yakalayan mahallî memurların görev yeri değiştirildi. Bu durum ve bölgeye yeni asker sevkedilmemesi âsileri daha da cesaretlendirdi ve 1876’da ihtilâl çıktı. Fransa ve Almanya konsoloslarının ölümüyle sonuçlanan Selânik olayı da devletin durumunu iyice zora soktu. Mahmud Nedim Paşa’yı sadâretten uzaklaştırmak ve iktidarı ele geçirmek isteyen Midhat Paşa ve Hüseyin Avni Paşa’nın da etkisiyle İstanbul’daki medrese talebeleri ayaklandı. Göstericiler şeyhülislâm ve sadrazamın azlini istiyordu. Gösterilerin devam etmesi ve kalabalığın artması üzerine 11 Mayıs 1876’da Mahmud Nedim Paşa sadâretten azledildi. İkinci sadâretinde yine Ignatiev’in etkisiyle nahiye sistemini, 200 hâne bir nahiye sayılacak ve nahiye müdürlüğü nüfus çoğunluğunu teşkil eden cemaatte bulunacak şekilde yeniden düzenledi. Böylece özellikle Rumeli’deki pek çok nahiye müdürlüğü hıristiyanlara geçmekteydi. Ayrıca bu dönemde matbuat üzerinde ciddi bir baskı oluşturuldu.
5 Haziran 1876’da kendi isteğiyle önce Çeşme’ye, ardından Sakız’a gönderildi. II. Abdülhamid’in tahta geçmesinden sonra affını istemesi üzerine Musul valiliğine tayin edildiyse de hemen İstanbul’a çağrıldı. Said Paşa’nın ilk sadâretinde 19 Ekim 1879’da Dahiliye nâzırlığına getirildi. Hastalığı yüzünden nezâretin işlerinin aksaması üzerine 28 Şubat 1883’te 15.000 kuruş maaşla görevinden ayrıldı. 14 Mayıs 1883’te vefat etti. Türbesi Cağaloğlu’ndadır.
Zeki, şair, kitâbete ve Bâbıâli’nin yazışma usullerine vâkıf bir insandı. Kendisini tanıyanlar vehimli, dönek, sebatsız, fesatçı ve rüşvetçi bir kişiliğe sahip olduğunu belirtirler. Görevde olduğu dönemlerde Sultan Abdülaziz’in zengin hediyelerine mazhar oldu. Hikâye-i Melik-i Muzaffer ile (İstanbul 1283), Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmesinin sebepleri, devlet idaresi ve Tanzimat hakkında görüşlerinin yer aldığı Âyîne-i Devlet ve uzun bir otobiyografik şiiri içeren Hasbihal adlı eserleri ikisi bir arada Âyîne ve Hasbihal (İstanbul 1327) adıyla basılmıştır. Bunların dışında Ahmed Midhat Efendi’nin Üss-i İnkılâb adlı eserinde kendisi hakkında yaptığı suçlamalara karşı yazdığı Reddiye isimli eseriyle şiirlerinin bir bölümü yayımlanmamıştır.
Kaynak: İslâm Ansiklopedisi