Lao Şang

Lao Şang, Babası Mete M.Ö 174 yılında ölünce yerine Lao Şang imparator oldu.Babasından büyük bir imparatorluğu teslim aldı. M.Ö 174-160 yılları arasında geçen 14 yıllık hükümdarlığı yükselme çağı olarak gösterilir. Hemen Çin imparatorluk hanedanından bir prensesle evlendi. Hükümdarlığın ilk sekiz yılında batı ile uğraştı. Babasının iki kez yendiği Yüençileri M.Ö 174 yılında üçüncü kez yendi. Tanrı dağları ile İli havzasında yapılan savaşta Yüeçi kralını öldürüp kafatasının şarap kasesi yaptırmıştır. Bu içki kasesi en değerli bir devlet sembolü olarak saklanmıştır. Mete’den 150 yıl sonra bile Çin elçilerine bu kase ile kımız içirilmiştir.

M.Ö 166 yılında 140 bin atlı ordusunun başına geçerek Çin hudutlarına indi. Burada bazı yağmalarda bulundu. Buna sebep olarak Çin’in vereceği yıllık verginin geciktirilmesinden ileri gelen bir tepki idi. Bu yağmalar M.Ö 164 yılına kadar devam etmiştir. Bu akınlar sonunda iş ve ziraat yapmasını bile kişilerle bir sanat bilen Çinlilerin toplanarak götürülmesi insan sayısı azalan Hunların yetişkin iş gücüne olan ihtiyaçlarından doğmaktaydı. Öncü Hun birliklerinin Çin’in iç kısımlarına doğru gönderilmesiyle Çin’de panik yaratılmak isteniyordu. Bu akınlar sonunda Çin’in Liaotung ve Yünchung bölgeleri çok zarar gördü. Çin, Tai bölgesinde on bir kayıp verdi.

M.Ö 164-162 yılları arasında karşılıklı gönderilen elçiler ve mektup yazmakla birçok anlaşmazlıkları çözebilmiştir. Çinliler yazdıkları mektuplarında düzensiz yağma ve akınların durdurulmasını ve Çin Seddi’nin iki devlet arasında bir hudut olmasını istediler. Bu mektupta barış ve dostluk isteyen sözler kullanılmıştır. Bu antlaşmanın Çin toraklarında yürürlüğe girişini Çin imparatoru tarafından çıkartılan bir ferman ile M.Ö 162 yılında ilan edilmiştir.

M.Ö 160 yılında Hunların Hsiao-Kuan’a saldırdıklarında Çin generali Li kuang göğüs göğüse savaş verdi. Bu savaşta bir hun komutanı ile birçok askeri esir aldı. Lao Şang ölünce M.Ö 160 yılında yerine oğlu Çünçen(Kün) hükümdar oldu.

Türk İmparatorlukları Tarihi, Orhan Bayrak s.30-31