İbrahim

İbrahim, (1033) Herat’ta doğdu. Sultan Mesud’un oğludur. Gulâm kumandanlardan Tuğrul, Sultan Abdürreşîd’i tahttan indirip onu ve on bir şehzadeyi öldürterek Gazneli tahtını ele geçirdiği sırada (1051-52) İbrâhim ve kardeşi Ferruhzâd, Bergund Kalesi’nde tutuklu bulunuyorlardı. Tuğrul kısa bir süre sonra Türk kumandanları tarafından öldürüldü; Gazneli kumandanları ve devlet adamları Ferruhzâd’ı tahta çıkardılar. İbrâhim de Vecîristân (Eciristân) bölgesindeki Nây Kalesi’ne gönderildi.  (1059) yılında Sultan Ferruhzâd öldürülünce Gazneli devlet adamları İbrâhim’i tahta çıkarmak hususunda anlaştılar ve İbrâhim (6 Nisan 1059) Gazneli tahtına oturdu.

Sultan İbrâhim, ilk iş olarak Gazneliler ile Selçuklular arasında uzun zamandır devam eden mücadeleye son verdi. Taraflar arasında bir antlaşma imzalandı. Metnini tarihçi Ebü’l-Fazl el-Beyhakī’nin kaleme aldığı antlaşma gereğince iki devlet birbirinin topraklarına saldırmayacak ve Afganistan’ın kuzeyindeki Hindukuş dağları sınır kabul edilecekti. Bu antlaşma Sultan Alparslan zamanında da devam etmiş, hatta taraflar akrabalık kurarak dostluğu kuvvetlendirmeye çalışmışlardır. Ancak Alparslan’ın ölümüyle (1072) meydana gelen taht değişikliğinden Karahanlılar kadar Gazneliler de faydalanmak istediler. Sultan İbrâhim’in bu amaçla Selçuklu topraklarına gönderdiği Gazneli ordusu, Sultan Melikşah’ın amcası emîrü’l-ümerâ Osman’ın idaresindeki Çiğilkent (Sakalkent) şehrine hücum etti. Osman, Gazneli ordusunun bu hücumuna karşı koyamadığı gibi esir alınarak Gazne’ye götürüldü. Ancak çok geçmeden Gümüştegin Bilge Bey ve Anuş Tegin Garçeî idaresindeki Selçuklu kuvvetleri bölgeye intikal edince Gazneli ordusu geri çekilmek zorunda kaldı (1073).

Sultan Melikşah, amcası Melik Kavurd’un isyanını bastırıp Karahanlılar’ı da itaat altına aldıktan sonra hazırlıklarını tamamlayarak Gazne’ye doğru ilerledi ve Herat’ın güneyindeki İsfîzâr’da konakladı. Durumu öğrenen Sultan İbrâhim, Melikşah’ın ilerlemesini önlemek için bir hileye başvurdu. Melikşah’a Selçuklu emîrleri adına sahte mektuplar gönderdi. Melikşah da emîrlerinin gerçekten İbrâhim ile ittifak ettiğini sandı ve seferden vazgeçerek İsfahan’a döndü. Ancak seferin yarıda kalmasına rağmen Sultan İbrâhim üzerinde etkili oldu ve bu olaydan sonra emîrü’l-ümerâ Osman’ı serbest bıraktı. Daha sonraki yıllarda da İslâm dünyasının bu iki devleti birbirlerine karşı dostça davrandı.

Sultan İbrâhim de ataları gibi Hindistan’a seferler yaptı. Önce Güney Pencap bölgesinde Sütlec nehri üzerinde bulunan ve bugün Pak-Patan adıyla bilinen Ecüdhen Kalesi’ne yürüdü ve burayı bir süre kuşattıktan sonra zaptetti (13 Ağustos 1079). Sefer sırasında sultanın ele geçirdiği kalelerden biri de Rupal idi. Aynı seferde İbrâhim dağlık bölgedeki kaleyi de ele geçirdi. İbnü’l-Esîr kalede, ataları çok eski zamanlarda Efrâsiyâb et-Türkî tarafından yerleştirilmiş olan Horasanlılar’ın soyundan bir kavmin yaşadığını, Sultan İbrâhim’in onları İslâm’a davet ettiğini, fakat bu daveti kabul etmeyerek sultanla savaşa giriştiklerini kaydeder. İbrâhim’in Hindistan’da fethettiği son kale muhtemelen Kuzeydoğu Pencap’ta idi. Gazneli ordusu,  (Kasım 1079) başlayıp üç ay süren kuşatma sonunda kaleyi ele geçirip Gazne’ye döndü. Daha sonra Sultan İbrâhim, oğlu Seyfüddevle Mahmud’u Uttar Pradeş eyaletiyle merkezî Hindistan’a gönderdi. Bu seferler sırasında Mahmud Agra’yı zaptetti ve Kannevc Racası Chandradeva’ya Gazneliler’e tâbi olup haraç ödemeyi kabul ettirdi. Mahmud, bu başarılarına rağmen Sultan Melikşah’ın hizmetine girmek istediğine dair söylentiler sebebiyle gözden düşmüş ve babası tarafından Nây Kalesi’nde hapsedilmiştir (1087).

V. (XI.) yüzyılda Gazneli Devleti’nin Gûr bölgesi üzerindeki denetimi sultanların şahsî nüfuzlarına göre değişmekteydi. Sultan İbrâhim de fırsat bulduğu zaman Gûr üzerindeki denetimini sağlamlaştırmaya çalıştı. Onun saltanatı sırasında Gûr bölgesinde Abbas b. Şîs hüküm sürüyordu. Ancak Abbas’ın Gûr halkına zulmetmesi üzerine halkın ileri gelenleri Gazne’ye mektup göndererek yardım istediler. Sultan İbrâhim de kalabalık bir orduyla Gazne’den hareket edip Gûr’a ulaştı. Gûr ordusu sultanın hizmetine girdi. Emîr Abbas’ı tahttan indirip yerine oğlu Muhammed’i Gûr emîri tayin eden İbrâhim, Abbas’ı Gazne’ye götürerek hapsetti.

Sultan İbrâhim (25 Ağustos 1099) vefat etti. Ziyaretgâh haline getirilen mezarı Gazne’dedir. “Sultânü’l-a‘zam, zahîrü’d-devle, zahîrü’l-mille, nasîrü’d-devle, nasîrü’l-mille, nizâmü’d-devle, radıyyüddin, seyyidü’s-selâtîn, melikü’l-İslâm, kāhirü’l-mülûk, müeyyidü’d-dîn, muînü’l-müslimîn, melikü rikābi’l-ümem” gibi unvan ve lakapları kullanan İbrâhim’in hükümdarlığı zamanında Gazneli Devleti, Doğu Afganistan ve Kuzey Hindistan’da huzurlu bir dönem yaşamıştır. Sultan İbrâhim’in âdil, dindar ve cömert bir hükümdar olduğu, geceleri Gazne sokaklarında gezip muhtaçlara yiyecek ve para dağıttığı, hastaların masraflarını hazinesinden karşıladığı kaydedilmektedir. Aynı zamanda hattat olan İbrâhim her yıl bir mushaf istinsah eder, mescidlere ve diğer bazı hediyelerle birlikte Mekke ve Medine’ye gönderirdi. Onun Destûrü’l-vüzerâʾ adında bir eser yazdığı da söylenmektedir .

İlim adamlarını, şair ve edebiyatçıları himaye eden Sultan İbrâhim taht kavgaları sebebiyle harabeye dönen şehirleri onartmış, Hayrâbâd ve Eymenâbâd gibi yeni yerleşim merkezleri inşa ettirmiş, çok sayıda hankah, ribât, mescid ve medrese yaptırmıştır. Mes‘ûd-i Sa‘d-i Selmân, Ebü’l-Ferec Rûnî ve Osman b. Ömer Muhtârî onun devrinde yaşayan şairlerindendir. Ebû Hanîfe-yi İskâfî, Râşidî, Ebü’l-Alâ Atâ b. Ya‘kūb (Nâkûk), Ebü’l-Kāsım Ahmed b. İbrâhim onun için methiyeler yazmışlardır. Sultan İbrâhim’in otuz altı oğlu ve kırk kızı olmuş, bütün kızlarını seyyidler ve âlimlerle evlendirmiştir. Kızlarından biri tarihçi Cûzcânî’nin atalarından İmam Abdülhâliḳ ile evliydi.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi