I. Mesud

I.Mesud, (998) Gazne’de doğdu. Sultan Mahmûd-ı Gaznevî’nin büyük oğludur.  (1015-16) veliaht ilân edildi. Ardından Herat valiliğine getirildi (1017). Gûr’un kuzeybatı bölgesini itaat altına alarak büyük başarı kazandı (1020). Sultan Mahmud, Büveyhîler’in Rey ve Cibâl bölgesindeki hâkimiyetine son verdiği zaman buranın yönetimini Mesud’a bıraktı (1029). Mesud ertesi yıl Kâkûyîler’in idaresindeki Hemedan ve İsfahan’ı Gazneli topraklarına kattı (1030).

Sultan Mahmud, ölümünden önce ülke topraklarını beş oğlundan Muhammed ile Mesud arasında taksim etti. Buna göre Rey, İsfahan ve Cibâl Mesud’a veriliyordu. Ancak Mesud bu taksimde kendisine haksızlık yapıldığına inandığı için babasına gücenmişti. Bundan haberdar olan Sultan Mahmud ölümünden kısa bir süre önce onu veliahtlıktan uzaklaştırarak bütün ülkesini Muhammed’e bıraktı.

Mahmûd-ı Gaznevî vefat edince yerine Muhammed tahta çıkarıldı. Bu sırada İsfahan’da bulunan Mesud durumu öğrenir öğrenmez önce Rey şehrine gitti ve tahtı ele geçirmek için hazırlıklara başladı. Amcası Yûsuf ve Gazneli devlet adamlarının desteğini sağladıktan sonra Nîşâbur’a giderek burada Abbâsî Halifesi Kādir-Billâh’ın elçisiyle buluştu. Halifenin gönderdiği bir menşurla Mesud’un saltanatı tasdik ediliyor ve babasından kalan bütün ülkelerin sahibi olarak tanınıyor, ele geçirdiği ve bundan sonra ele geçireceği yerlerde de onun hâkimiyeti kabul ediliyordu. Nihayet Mesud Gazne’ye yürümeye karar verip  (Eylül 1030) Nîşâbur’dan ayrıldı. Öte yandan Muhammed sultan oluşundan dört ay sonra Mesud’un üzerine yürüdü. Ancak Tekinâbâd denilen yere gelindiğinde ordu kumandanları ve devlet büyükleri bir araya gelip Muhammed’e Mesud’a tâbi olduklarını bildirdiler. Sultan Muhammed de bu oldu bittiyi kabul etmek zorunda kaldı ve tahtından uzaklaştırılarak hapsedildi (4 Ekim 1030). Haberciler, 11 Ekim 1030 tarihinde Herat’ta bulunan Mesud’un huzuruna gelip kardeşinin tutuklandığını ve kendisinin sultan ilân edildiğini bildirdiler. Abbâsî Halifesi Mesud’a “Nâsır-Lidînillâh, Hâfızu ibâdillâh, Zahîru halîfetillâh” unvanlarını tevcih etti.

Mesud sultan olduktan sonraki ilk icraatına hatalarla başladı. Hâcib Ali’yi ve kardeşini öldürerek mallarına el koyması ve kendi kardeşi Muhammed’in gözlerine mil çektirmesi Sultan Mahmud’un hizmetinde bulunmuş olan devlet adamlarını rahatsız etti. Bu arada Mesud karışıklıklardan yararlanarak Büveyhî hâkimiyetindeki Kirman’a hâkim oldu (1031).

Sultan Mesud,  (1031) başşehir Gazne’ye ulaştığında halk tarafından büyük coşkuyla karşılandı. Hindistan orduları başkumandanlığına Ahmed Yinal Tegin’i getiren Mesud bu tarihten itibaren devletin topraklarını korumaya öncelik verdi. Nitekim Selçuklular’la beraber harekete geçen Karahanlı Ali Tegin ile uğraşma görevi Hârizmşah Altuntaş el-Hâcib’e verildi. Altuntaş Debûsiye’de Ali Tegin ile savaştı ve ağır şekilde yaralanmasına rağmen Ali Tegin ile bir antlaşma yapmaya muvaffak oldu (1032). Altuntaş’ın ölümü üzerine Mesud’un, Hârizm’in idaresine onun oğlu Hârun’u tayin etmekle beraber Hârizmşah unvanını kendi oğlu Saîd’e vermesi Hârun’un istiklâlini ilân etmesine sebep olduysa da onun bir suikast sonucu öldürülmesi Mesud’u rahatlattı (1035). Sultan Mesud Hindistan’a babası kadar sefer düzenleyemedi, ancak  (1033) gerçekleştirdiği bir seferle Sarsûtî (Sarsâve) Kalesi’ni ele geçirdi.

Ahmed Yinal Tegin, Hindistan’da başarılı seferlerde bulunmakla beraber aleyhindeki faaliyetler yüzünden isyan etti. Hintli Tilek başkumandan tayin edilerek isyan bastırıldı ve Yinal Tegin yakalanarak  (Ekim 1034) öldürüldü. Aynı yıl içinde Gazneliler’in Kirman’daki hâkimiyetleri sona erdi ve burası tekrar Büveyhîler’in eline geçti.

Daha saltanatının başlarından itibaren Sultan Mesud, Gazneli hâkimiyetindeki Horasan’a göç eden Selçuklular ile uğraşmak zorunda kaldı. Selçuklu reisleri, Mesud’a veya Horasan divanı başkanı Sûrî’ye gönderdikleri mektupta Nesâ ve Ferâve şehirlerinin kendilerine yurt olarak verilmesini istemişlerdi. Sultan Mesud bu mektuba çok kızdı ve onları Horasan’dan çıkarmak için hazırlıklara başladı, Hâcib Begtoğdı idaresindeki 17.000 kişilik bir orduyu Nesâ tarafına gönderdi. Savaşın ilk anlarında Gazneli ordusu Selçuklular’a karşı üstünlük sağladıysa da sonuçta Selçuklular Gazneli ordusunu Nesâ yöresinde Hisâr-ı Tâk’ta ağır bir yenilgiye uğrattılar ( 29 Haziran 1035). Yapılan antlaşmayla Selçuklular meşrû bir kuvvet olarak tanınıyor, Dihistan, Nesâ ve Ferâve Selçuklular’a bırakılıyordu. Sultan Mesud, bu olaylar karşısında Selçuklular üzerine yürüyeceği yerde Hindistan’a sefer yapmayı tercih etti. Onun bu tavrı Selçuklular’ın daha da kuvvetlenmesine sebep oldu. Nitekim Selçuklular, Serahs civarındaki Talhâb denilen yerde Gazneliler’i tekrar yenilgiye uğrattılar (1038) ve bu galibiyetle geçici olarak Nîşâbur’a hâkim oldular. Daha sonra Gazne’den Belh’e gelen Sultan Mesud Ulyaâbâd’da Çağrı Bey ve emrindeki Türkmenler’i mağlûp etti (4 Nisan 1039). Ardından 50.000 kişilik bir orduyla Selçuklular üzerine yürüdü ve Selçuklular’ı Serahs çölündeki savaşta bozguna uğrattı (27 Haziran 1039). Bu olayların ardından Gazneliler ile Selçuklular arasında geçici bir barış antlaşması imzalandı. Ancak Selçuklular’ın antlaşma şartlarına uymamaları yüzünden Mesud  (1040) yılında bizzat sefere çıktı ve tekrar Nîşâbur’a hâkim oldu ( Ocak 1040). Selçuklular da Çağrı Bey’in teklifiyle Sultan Mesud’a doğru ilerlediler. İki ordu Dandanakan’da karşılaştı (23 Mayıs 1040). Sultan Mesud kahramanca savaştıysa da kumandanlarının kendisini terketmesi yüzünden mağlûp oldu ve 100 süvariyle savaş alanından ayrıldı. Dandanakan Savaşı’nın ardından Gazne’ye giren Mesud, muhtemelen yeni bir ordu hazırlamak maksadıyla Hindistan’a gitmek için şehirden ayrıldı. Ayrıca bütün hazineleriyle kardeşi Muhammed’i de yanına almıştı. Sultan Mesud, Sind nehrini geçtikten sonra hazineye göz koymuş olan Türk ve Hintli gulâmlar isyan etti. İsyancılar hazineyi yağmaladılar ve Muhammed’i ikinci defa sultan ilân ettiler (21 Aralık 1040). Mesud daha sonra hanımı Sâre Hatun ile yakalanarak Giri Kalesi’nde hapsedildi ve orada öldürüldü (17 Ocak 1041). Sultan Mesud güçlü ve cesur bir hükümdar olup bu özelliklerini savaşlardaki kahramanlıklarıyla ispat etmişti. Fakat devlet yönetiminde gerekli akıl ve bilgiden yoksundu. Kendisine doğru yolun gösterilmesine rağmen yanlış fikirlerinde inatla ısrar etmesi onu ölüme götürmüştür.

Mimari ve tezyinî sanatların gelişmesine öncülük etmiş olan Sultan Mesud iyi bir hattattı. Hat sanatını İbnü’l-Bevvâb’dan öğrenmişti. Her gün mushaftan bir cüz yazarak mushafı tamamladığında onu ciltletir ve muhtaçlara hediye ederdi. Cömert bir hükümdardı. Aynı zamanda şair ve âlimlerin dostu olup onlara ilgi gösterir, maddî destek sağlardı. Mesud döneminde saraydaki danışmanlık görevinin yanı sıra ilmî araştırmalarını da sürdüren Bîrûnî  (1030) tamamladığı el-Ḳānûnü’l-Mesʿûdî adlı eserini , Kadı Ebû Muhammed en-Nâsıhî de el-Mesʿûdî adlı fıkha dair muhtasar kitabını Sultan Mesud’a ithaf etmiştir.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi