I. Gülbahar Hatun
I. Gülbahar Hatun, hayatı hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Osmanlı sarayına 850 (1446) yılında girdiği, Arnavut, Sırp veya Fransız asıllı olduğu rivayet edilir. Haziran 1468 tarihli bir hüccette adı “Gülbahar bint Abdullah” şeklinde geçtiğine göre esir veya câriye olarak saraya getirildiği anlaşılmaktadır.
Onun Şehzade Mehmed ile (Fâtih Sultan Mehmed) ne zaman tanıştırıldığı ve hanımı olduğu tam belli değildir. Oğlu Bayezid‘i 1448’de Dimetoka’da dünyaya getirmiş olmasından hareketle bu evliliğin, Şehzade Mehmed’in tahta ilk cülûsu (1444) ve hal’inin (1446) ardından tekrar tahta çıkan babası II. Murad tarafından İskender Bey’e karşı sefere gitmek üzere Manisa’dan çağrılmasından sonra gerçekleştiği söylenebilir. Nitekim Şehzade Mehmed, 1448-1450 yıllarında babasının yanında İskender Bey üzerine yapılan sefere, II. Kosova Savaşı’na ve ardından Arnavutluk harekâtına katılmıştı.
Bu süre zarfında, Osmanlı padişahlarının zaman zaman kaldıkları Dimetoka’da bulunduğu anlaşılan Gülbahar Hatun’un, Şehzade Mehmed’in 1450 kışında Dulkadıroğlu Süleyman Bey’in kızı Sitti Hatun ile Edirne’deki muhteşem düğününün ardından onlarla birlikte Manisa’ya gidip gitmediği, ayrıca Mehmed’in 1451’de padişah oluşu ve İstanbul’un 1453’te alınışından sonraki durumu hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Fakat bu dönemde oğlu Bayezid’in yanında Edirne’de bulunmuş olması kuvvetle muhtemeldir.
Oğlunun henüz yedi yaşında iken 1455 veya 1456’da Amasya’ya sancak beyi olarak gönderilmesi üzerine onunla birlikte gittiği bilinmektedir. Bayezid’in sünnet düğünü dolayısıyla 1457’de Edirne’de hazır bulunduğu anlaşılan Gülbahar Hatun, oğlunun 1481’de tahta çıkmasına kadar Amasya’da yaşamıştır. Nitekim bu dönem içerisinde II. Mehmed Trabzon seferi sırasında (1461) ona Amasya’da bir köyü mülk olarak vermişti . Gülbahar Hatun’a ait Tokat ve Amasya’da bazı vakıfların bulunduğu bilinmektedir. Kasım 1479 tarihli bir hükümden anlaşıldığına göre, II. Mehmed bu bölgedeki mülklerin çoğunun hukuka uygun olmaksızın onun tasarrufuna geçtiğini ve buraların timar olarak dağıtılması gerektiğini belirtip mülk hissesine karşı cebelü çıkarmasını istemişti . Bu durum, II. Mehmed’e muhalif grubun toplanma merkezi olan Amasya’daki oğlu Bayezid ve Gülbahar Hatun’a karşı aldığı tavrı gösterir.
II. Bayezid’in tahta çıkmasından sonra İstanbul’a gelen Gülbahar Hatun’un vâlide sultan olarak nüfuzu ve etkisi giderek arttı. Hatta devlet işlerine dahi karıştı. Oğluna yazdığı bugün mevcut iki mektubunda onun üzerinde büyük tesiri olduğu, bazı devlet adamlarının durumu hakkında değerlendirmelerde bulunduğu görülmektedir (Uluçay, Harem’den Mektuplar, s. 18-20). II. Bayezid’in de annesinin sözlerine değer verdiği anlaşılmaktadır. Bu mektuplardan birinde oğluna Hersekzâde Ahmed Paşa aleyhinde, II. Bayezid’in lalası Ayas Paşa ve Hızırbeyoğlu Mehmed Paşa lehinde tavsiyelerde bulunmaktadır.
Gülbahar Hatun, yaklaşık on bir yıl kadar sarayda güçlü bir sima olarak yaşadıktan sonra vefat etti. Kendi adıyla anılan türbesi Fâtih Camii avlusunda Fâtih Türbesi karşısında bulunmaktadır. 1766 zelzelesinde zarar gören türbe 1767-1768 yıllarında yeniden yaptırılmıştır. Gülbahar Hatun’un II. Bayezid’den başka, Akkoyunlular’a gelin giden Gevherhan Sultan’ın da annesi olduğu bilinmektedir. 1451 tarihli kitâbesi bugüne ulaşan ve Edirne’de bir mahalleye adını veren Gülbahar Hatun Mescidi’nin ise ona ait olup olmadığı belli değildir.
Kaynak :İslam Ansiklopedisi