Hasan Sabbah

Hasan Sabbah, İsmailîlik Mezhebinin Gizemli Lideri ve Alamut Kalesi’nin Sahibi

Hasan Sabbah, İsmailîlik mezhebinin Nizârî kolunun lideri olarak 11. yüzyılda İran’da doğmuş ve tarihte derin izler bırakmış bir figür olarak tanınmıştır. Doğum tarihi hakkında farklı rivayetler bulunsa da, 1046 veya 1053 yıllarında İran’ın İmâmiyye Şîası’nın önemli merkezlerinden biri olan Kum şehrinde doğduğu kabul edilmektedir. Hasan Sabbah’ın soyu hakkında çeşitli iddialar öne sürülse de, kendisi Himyerî krallarının soyundan geldiğini ve ailesinin Yemen’den Kûfe’ye, oradan da Kum’a yerleştiğini belirtmiştir. Bununla birlikte, bazı tarihçiler onun aslen Rey şehri yakınlarında bir köyde doğduğunu savunmaktadır.

Hasan Sabbah, küçük yaşlardan itibaren ilme karşı büyük bir ilgi göstermiş ve özellikle dinî ilimlerde derinlemesine bilgi edinmeyi arzulamıştır. Babası Ali b. Muhammed, İmâmiyye Şîası’nın önde gelen simalarından biri olarak, oğlunun eğitimine büyük önem vermiştir. Hasan Sabbah, felsefe, kelâm, mantık, fıkıh ve matematik gibi alanlarda eğitim almış ve bu alanlardaki yetkinliği sayesinde kısa sürede dikkat çekmiştir.

Rey şehrine yerleşen Hasan Sabbah, burada eğitimine devam etmiş ve on yedi yaşına kadar ailesinin mensup olduğu İmâmiyye Şîası’na bağlı kalmıştır. Ancak bir gün karşılaştığı Fatımî dâîsi Emîre Zarrâb’ın etkisiyle İsmailîlik mezhebine ilgi duymaya başlamış ve zamanla bu mezhebe geçmiştir. Bu karar, onun hayatında büyük bir dönüm noktası olmuş ve Hasan Sabbah, hayatını İsmailîlik davasına adamaya karar vermiştir.

1072 yılında Rey’e gelen İsmailî dâîsi İbn Attâş, Hasan Sabbah’ın yeteneklerini fark etmiş ve ona Fatımî Halifesi Müstansır-Billâh’ın yanına gitmesini tavsiye etmiştir. Hasan Sabbah, bu tavsiyeye uyarak 1075 yılında Kahire’ye gitmiş ve burada Halife Müstansır-Billâh ile görüşmüştür. Halife, Hasan Sabbah’ı hüccet (vekil) olarak atamış ve onu Horasan’da kendi adına davette bulunmakla görevlendirmiştir. Ancak vezir Bedr el-Cemâlî ile yaşadığı anlaşmazlıklar sonucu Hasan Sabbah, Mısır’dan ayrılmak zorunda kalmış ve İran’a geri dönmüştür.

Hasan Sabbah, İran’a döndükten sonra İsmailîlik propagandasını yaymak için yoğun bir çaba harcamış ve özellikle İran’ın kuzeyindeki dağlık bölgelerde yaşayan savaşçı kavimleri kendi safına çekmeyi başarmıştır. 1090 yılında Rûdbâr vadisindeki Alamut Kalesi’ni ele geçiren Hasan Sabbah, burada Nizârî-İsmailî Devleti’ni kurmuş ve bu kaleyi askeri ve idari merkez olarak kullanmıştır. Hasan Sabbah, Alamut Kalesi’ni stratejik bir üs haline getirerek hem Selçuklu Devleti’ne karşı direnişini sürdürmüş hem de İsmailî propagandasını yaymaya devam etmiştir.

1094 yılında Fatımî Halifesi Müstansır-Billâh’ın ölümünün ardından Fatımî Devleti’nde meydana gelen taht kavgaları, Hasan Sabbah’ın kendi bağımsız devletini kurmasına ve Müsta‘liyye mezhebine karşı Nizâriyye mezhebini savunmasına yol açmıştır. Hasan Sabbah, Alamut Kalesi’nden yönettiği fidâîler adı verilen suikastçılar aracılığıyla Selçuklu Devleti’nin önemli devlet adamlarını ve dinî liderlerini hedef almıştır. Bu suikastlar, Selçuklu Devleti’nde büyük bir korku ve terör havası yaratmış ve devletin Hasan Sabbah’a karşı sert önlemler almasına neden olmuştur.

Selçuklu Sultanı Melikşah, Hasan Sabbah’ın faaliyetlerini durdurmak için çeşitli askerî harekâtlar düzenlemiş, ancak bu harekâtlar genellikle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Melikşah’ın 1092’deki ani ölümü, Selçuklu Devleti’nin iç karışıklıklara sürüklenmesine ve Hasan Sabbah’ın faaliyetlerini daha da artırmasına neden olmuştur. Hasan Sabbah, kurduğu düzenli örgüt ve disiplinli fidâîleriyle İslam dünyasında büyük bir etki yaratmış ve dönemin en güçlü gruplarından biri haline gelmiştir.

Hasan Sabbah’ın liderliğinde, Bâtınîler olarak bilinen Nizârî-İsmailî hareketi, İslam dünyasında önemli bir tehdit oluşturmuş ve Selçuklu Devleti’nin yanı sıra diğer Sünnî güçlerle de çatışmalar yaşamıştır. Hasan Sabbah, sadece askerî stratejileriyle değil, aynı zamanda dinî ve felsefî görüşleriyle de dikkat çekmiş ve etrafındaki insanlar tarafından büyük bir lider olarak kabul edilmiştir.

Hasan Sabbah’ın yaşamı ve faaliyetleri, onun çağdaşı olan Gazzâlî gibi Sünnî düşünürler tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Gazzâlî, Hasan Sabbah’ın öğretilerine karşı yazdığı eserlerde, onun görüşlerinin İslam dünyası için büyük bir tehlike oluşturduğunu savunmuş ve Bâtınîlik akımını eleştirmiştir. Hasan Sabbah, kendi öğretisinde aklın yetersiz olduğunu savunmuş ve insanların dinî bilgileri sadece bir imamın rehberliğinde öğrenebileceğini öne sürmüştür. Bu öğreti, Hasan Sabbah’ın elinde güçlü bir silah haline gelmiş ve takipçileri üzerinde derin bir etki yaratmıştır.

23 Mayıs 1124 tarihinde Alamut Kalesi’nde ölen Hasan Sabbah, ardında büyük bir terör ve şiddet mirası bırakmıştır. Onun kurduğu Nizârî-İsmailî Devleti, ölümünden sonra da varlığını sürdürmüş ve İslam dünyasında uzun yıllar etkili olmuştur. Hasan Sabbah, sadece bir lider olarak değil, aynı zamanda bir mütefekkir ve yazar olarak da İsmailîlik mezhebinin tarihinde önemli bir yere sahiptir. Eserleri, Alamut Kalesi’nin Moğollar tarafından zaptı sırasında büyük ölçüde yok edilmiş olsa da, onun düşünceleri ve stratejileri tarihin derinliklerinde yankı bulmaya devam etmiştir.

Hasan Sabbah, İslam dünyasında kurulu düzeni değiştirme hedefine ulaşamamış olsa da, kendi adına kurulan Sabbâhiyye teşkilatıyla tarihin en karanlık ve etkileyici figürlerinden biri olarak anılmayı başarmıştır. Onun mirası, Nizârî-İsmailîler’in tarih boyunca etkisini sürdürmesini sağlayan temel unsurlardan biri olarak kabul edilir. Hasan Sabbah’ın yaşamı ve faaliyetleri, İslam dünyasında derin izler bırakmış ve onun adı, suikast ve terörle özdeşleşmiş bir lider olarak tarihe geçmiştir.

Kaynak:İslam Ansiklopedisi