Hafız İsmail Paşa
Hafız İsmail Paşa, 1758’de İstanbul’da Zernişanlı Haseki lakabıyla anılan babası Bostancı Ocağı’na mensuptu. Hâfız lakabı Kur’an’ı ezberlemesiyle ilgilidir. Babasının mensup olduğu Bostancı Ocağı’nda yetişti. Bir müddet sonra yol hasekisi, ardından yeniçeri ağası karakulağı, tebdil hasekisi 19 Kasım 1793) ve haseki ağa (6 Ağustos 1797) oldu. 1 Ağustos 1798’te bostancıbaşılığa getirildi.
Hafız İsmail Paşa dürüst ve çalışkan bir izlenim verdiğinden III. Selim’in dikkatini çekti. Altı yıl bostancıbaşı olarak vazife gördükten sonra vezâretle kaptan-ı deryâlığa getirilerek (24 Ekim 1804) saraydan ayrıldı, ancak III. Selim’in yakın çevresi içinde yer almaya devam etti.
Hafız İsmail Paşa kaptan-ı deryâlığı beş ay sürdü. Nizâm-ı Cedîd aleyhtarlarının faaliyetlerinden ürken ve onlarla mücadeleyi göze alamayan Sadrazam Yûsuf Ziyâ Paşa’nın görevden çekilmesinin ardından sadâret makamına tayin edildi ( 24 Nisan 1805).
Hafız İsmail Paşa sadâretinin başlarında, İstanbul’da hüküm süren pahalılığa ve haksız kazanç sağlayanlara karşı sert bir şekilde mücadele etti ve bu konudaki icraatı ile halk arasında iyi bir şöhret kazandı. İktidarına ortak kabul etmek istemeyen etkin bir sadâret düşleyen ve selefi gibi uysal ve müdahalelere karşı tahammülkâr davranmayı düşünmeyen İsmâil Paşa, hiçbir taşra hizmeti ve idarî tecrübesi yokken sadârete getirilmesindeki sırrı keşfetmemiş ve ihtirası sadakatine baskın çıkmış olarak devrin, içlerinde vâlide kethüdâsı Yûsuf Ağa ve sadâret kethüdâsı İbrâhim Nesim Efendi gibi önde gelen nüfuzlu şahsiyetlerinin bulunduğu, atabekân-ı saltanat olarak adlandırılan Nizâm-ı Cedîd ricâlinden olan padişah yakınlarının hükümet işlerine karışmasını önlemeye çalıştı.
Hafız İsmail Paşa bunlarla tek başına mücadele edemeyeceğini de gördüğünden, muhalefetlerini gittikçe daha kuvvetlice hissettirmeye başlayan ve yakın zamanda siyasî bir hesaplaşma tehlikesini ortaya çıkaran Nizâm-ı Cedîd aleyhtarları ile birlikte hareket etti. Bu amaçla Rusçuk âyanı Tirsiniklioğlu İsmâil ve muhalefetin önde gelen isimlerinden olup devleti silâhlı çatışmalarla senelerdir uğraştıran Pazvandoğlu ile irtibata geçti. 1806 senesi yazında, Nizâm-ı Cedîd’in Kadı Abdurrahman Paşa idaresindeki ordu ile Rumeli’de de ihdasına teşebbüs edildiğinde icraatı gizli bir hıyanete dönüştü. İbrâhim Nesim Efendi hakkında padişahın göstermekte olduğu teveccühü sarsamadı. Yine kendisine rakip olarak gördüğü Kadı Abdurrahman Paşa’nın büyük iltifatlara nâil olmasını da hazmedemeyerek başarılı olmaması için muhaliflerle iş birliği yapmaktan çekinmedi.
Özellikle İbrâhim Nesim Efendi’yi yerinden uzaklaştırmak ve nüfuzunu kırmak isteyen İsmâil Paşa işi, Tirsiniklioğlu İsmâil’i Nizâm-ı Cedîd taraftarı olan devlet ricâlini öldürüp devlete yeni bir nizam vermek üzere İstanbul’a yürümeye davet etmek derecesine vardırdı. Tirsiniklioğlu’nun teşvikiyle Edirne âyanı Dağdevirenoğlu Mehmed Ağa’nın mukavemeti sağlanmış ve Edirne güzergâhında bulunan mahallerden iâşe teminiyle ilgili fermanlara riayet edilmemesi başlatılan muhalefetin ilk müessir eylemi olmuştu. Bu gelişmeler, muhalefetini ocak ağaları ile birlikte direniş raddelerine getiren sadrazamın gizli gayreti ve bilgisi dahilinde oluyordu. Bununla beraber zâhirde işlere gereken önemi verir gibi davranmayı sürdürüyordu. Şehzade Mustafa’nın, adamları vasıtasıyla el altından muhalefete destek vermesi ise sadrazamın bu yöndeki ortak çalışmalarına kuvvet vermekteydi. Rumeli’de Kadı Abdurrahman Paşa kuvvetlerine karşı oluşan muhalefeti, meydana gelen çatışmaları ve karşı çıkan âyanları el altından desteklemeye devam eden sadrazam bu teşebbüsün sonuçsuz kalmasında başlıca etkenlerden biri oldu (İkinci Edirne Vak‘ası). Bu gelişmelerde parmağı olduğu anlaşılmış, azli kararlaştırılmış ve nihayet idamı gerektiren bir suç işlemiş olmakla beraber yeniçerilerin sahiplenmesi sebebiyle kendisine dokunulamadı ve Nizâm-ı Cedîd taraftarı olduğu bilinen Şeyhülislâm Sâlihzâde Esad Efendi ile birlikte azledilerek denge sağlanmak istendi (14 Eylül 1806).
Halefi İbrâhim Hilmi Paşa’ya yazılan sadârete nasb fermanında III. Selim tarafından, “mesned-i sadâret-i uzmâ ve makām-ı vekâlet-i kübrâya nâlâyık ve rızâ-yı şerîfe gayr-i muvâfık vaz‘-ı evzâ vü harekâta ibtidârı tarîkiyle azli lâzım gelen” şeklinde nitelenen İsmâil Paşa, azil sabahı Bâbıâli’ye gönderilen mîrâhûr-ı evvel eliyle mühr-i hümâyunun alınmasından sonra Balıkhâne’ye sevkedildi; İbrâhim Paşa’nın göreve gelmesinin ardından önce Bursa’da ikamete mecbur edildiyse de sürgün yeri Rodos’a çevrildi ve hazırlanan bir korvete bindirilerek kethüdâsı hâcegândan Tayfur Efendi vasıtasıyla ailesiyle birlikte Enez’den gizlice yola çıkarıldı. Yakalanması, sevki ve mallarının müsâderesine girişilmesi gibi işlerin yapılmasında taraftarlarının muhtemel baskı ve dedikodularından çekinildiği için dikkatli davranılmak ve çeşitli tedbirler alınmak mecburiyeti hâsıl olmuştur. İzmir’e çıkarılan İsmâil Paşa, İzmir kadısı mârifetiyle Ali Dede isimli bir reisin teknesiyle Sakız’a sürüldü.
IV. Mustafa’nın tahta çıkarılması ile, Nizâm-ı Cedîd aleyhtarlığı ve şehzade iken yeni padişaha yaptığı hizmetlerden ötürü tekrar sadârete getirilmeyi ümit eden İsmâil Paşa, yalnızca vezâreti iade edilmiş olarak Karaman eyaleti ilâvesiyle Akdeniz Boğazı (Çanakkale) muhafızlığına gönderildi (18 Haziran 1807), ancak bu vazifedeyken dört ay sonra vefat etti. İsmâil Paşa’nın, Şeyhülislâm Atâullah Efendi ve Kabakçı Mustafa tarafından desteklendiği ve kaymakamlığa getirilmek istendiği, ancak bu gelişmeyi kendi makamı için tehlikeli gören Nizâm-ı Cedîd’in önde gelen muarızlarından sadâret kaymakamı Tayyar Paşa tarafından zehirlenerek ortadan kaldırıldığı ileri sürülmüştür. Kısa süren Akdeniz Boğazı muhafızlığında Çanakkale Boğazı’nın demir atmış sallara bağlı zincirlerle kapatılması gibi işler kendisine havale edilmiş, maiyetine nişancı vekili Ahmed Şâkir Efendi ve ardından defterdar olarak Hüseyin Şâhin Efendi (7 Ekim 1807) verilmiş, fakat 18 Ekim’de vefat haberi İstanbul’a ulaşmıştır. Ölümü üzerine Boğaz muhafızlığı Bahr-i Sefîd Seraskeri Vezir Hakkı Paşa’nın kethüdâsı Duhan gümrükçüsü Hüseyin Ağa’ya tevcih edilmiştir (Şubat 1808). Sadâretinde Şehzade Mustafa ile gizlice irtibatta bulunduğu III. Selim’in tahttan indirilmesinden sonra meydana çıkmıştır. Kısa süren Konya valiliği esnasında Nizâm-ı Cedîd ve Kadı Abdurrahman Paşa aleyhtarı Candaroğlu Bekir Ağa’yı affettirmiştir.
Nizâm-ı Cedîd hareketinin Rumeli’de uygulanmasının engellenmesinde önemli rol oynayan İsmâil Paşa, Anadolu’da da askerî ıslahatın sonuçsuz kalmasına çalışmıştır. Nizâm-ı Cedîd ve III. Selim düşmanı olarak bilinen Canikli Tayyar Paşa’nın isyanının bastırılması üzerine Tayyar Paşa’nın cezalandırılmasını önlemek istemiş, ayrıca Çapanoğlu Süleyman Bey’in Amasya, Tokat ve Sivas taraflarında Nizâm-ı Cedîd askeri toplamasını engellemeye teşebbüs etmiştir. Şahsî ikbalini Nizâm-ı Cedîd aleyhtarlarının zaferiyle temin amacıyla, işi padişah ve devlete hıyaneti de göze alacak derecelerde ileri götüren Hâfız İsmâil Paşa, III. Selim’in tahttan indirilmesi ve Nizâm-ı Cedîd’in ilgasına varacak gelişme çizgisi içinde Köse Mûsâ Paşa ve Şeyhülislâm Feyzullah Efendi yanında önemli bir yer işgal eder.
Kaynak: İslâm Ansiklopedisi