Gazi Mihal Köprüsü
Gazi Mihal Köprüsü, Edirne çıkışında Tunca ırmağı üzerinde bulunan taş köprünün esasının Roma dönemine kadar indiği kabul edilmektedir. Yıllar önce Edirne’deki Bizans kitâbelerine dair bir araştırma yapan Rum yazan M. Paranika, köprünün bazı taşları üzerinde gördüğü Grekçe harflerden bunun Bizans yapısı olduğu sonucunu çıkarmıştır. Ancak esası ister Roma ister Bizans dönemine ait olsun, köprü Osmanlı devrinde belki eski temellerden faydalanılarak yeniden yapılmıştır.
Akıncı beylerinden Gazi Mihal Bey’le ilgisi kesin olarak tesbit edilemeyen köprüyü Ekrem Hakkı Ayverdi açık bir vakıf kaydı da bulunamadığı için ona izâfe etmekten kaçınmıştır. Fakat XV. yüzyıl Edirne’sinin dışında bir ana yolun üzerinde ve Gazi Mihal Bey’in camii ile hamamının yakınında olduğuna göre bu eserin de aynı kurucunun vakfı olması kuvvetle muhtemeldir. Köprünün şehir tarafındaki ucuna komşu olan ve Şahmelek Camii’nin karşısında bulunan bugün çok harap durumdaki hamam da Gazi Mihal adıyla anılır. Hamam 1829’daki Rus istilâsından beri kaderine terkedilmiştir.
Yapılan incelemelere göre, köprü başlangıçta yalnız Tunca suyu esas yatağı üstünde iken sonraları nehrin genişlemesiyle batı yönünde uzatılmıştır. Gazi Mihal Köprüsü, Sultan İbrâhim döneminde 1640-41 yılında Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa tarafından, Evliya Çelebi’nin ifadesiyle “kendi malından nice yüz kese sarf edilerek” onarılmıştır. Bu tamiri bildiren 1050 tarihli dört beyitlik manzum kitâbede, “…İşitip cisr-i Mihâl’e kesr ü noksân erdiğin / Kesrini cebreyleyip noksânını itmâm eyledi / Oldu bu cisr-i sevâb-encâma târîh-i tamâm / Mustafa Paşa bu âlî cisri ihkâm eyledi” denilir.
Evliya Çelebi, 1653 yılında Sofya’dan İstanbul’a döndüğü sırada uğradığı Edirne’de buradaki eserleri anlatırken Gazi Mihal Köprüsü hakkında hayli bilgi verir. Uzunluk ve genişlik bakımından yeryüzünde benzeri olmadığını belirttikten sonra, “Fil cüssesi kadar taşlarla yapılmış, kaldırımlı, sanatlı bir köprüdür; gözleri gök kuşağı gibi kemerlerdir” diyerek bunların Mostar ve Batman suyu köprüleri kadar yüksek olmadığına da işaret eder. Gazi Mihal Köprüsü, Edirne’de çok büyük zararlar veren 1752 zelzelesinde harap olduğundan III. Mustafa’nın iradesiyle tamir edilmiştir. Cevdet Çulpan’ın tesbit ettiğine göre Ahmed Bâdî Efendi’nin Riyâz-ı Belde-i Edirne adlı eserinde, bu tamiri belirten Örfî Mahmud Ağa tarafından yazılmış 1757-58 tarihli beş beyitlik bir manzume bulunmaktadır: “…Harâb iken bu cisri eyledi âbâd esâsından / Ebülhayrât şâh-ı âlem-i vakt oldu bânîsi / …Heman bir bende geldi Örfî gibi dedi târîhin / Bu cisri yaptı Sultan Mustafâ’nın emr-i âlîsi.”
Köprü XIX. yüzyılın sonlarında tekrar harap bir duruma girdiğinden 1900 yılında II. Abdülhamid’in emriyle İtalyan ustalar tarafından yeniden inşa edilircesine tamirine başlanarak 1903’te açılışı yapılmıştır. Bu vesile ile köprünün adı Hamidiye Köprüsü olarak değiştirilmiş ve kuzey cephesinin ortasına bunu gösteren bir levha konulmuştur. Mermer üzerine işlenmiş dört satırlık ikinci bir kitâbede ise, “İşbu Mihal Bey Köprüsü mâil-i inhidam iken… 1321 sene-i hicriyyesinde Edirne vali vekili ve İkinci Ordu-yı Hümâyun müşiri Ârifî Paşa hazretlerinin ikdâmât-ı mütevâliyeleriyle tecdîden imar ve inşa edilmiştir” cümleleri yer alır. Fakat bu yenileme ile köprünün Evliya Çelebi’nin hayranlığını çeken mimarisi yok olmuştur.
Gazi Mihal Köprüsü yakın tarihlerde bir tamir daha görmüş ve kitâbe köşkü eskisinden daha değişik olarak yeniden yapılmıştır. Rifat Osman Bey’in, 1877’ye doğru çekilmiş fotoğrafını esas alarak çizdiği bir resme göre bu kitâbe köşkü evvelce piramit biçiminde kâgir bir külâhla örtülü idi.
Gazi Mihal Köprüsü genellikle üç ayrı bölümden ibaret olarak gösterilir. Bunun 125 m. uzunluktaki bir kısmı Yıldırım Bayezid Köprüsü olarak da bilinir. Esas Gazi Mihal Köprüsü, Karayolları tesbitlerine göre 184,18 m. uzunluğunda ve 5,90 m. genişliğindedir. 8,50 m. açıklıktaki gözlerin sayısı on altıdır. Bunlar, Türk yapı sanatına uymayan bir biçimde yayvan yarım yuvarlak kemerli olduklarına göre köprünün görünür yapısı bütünüyle II. Abdülhamid döneminde yeniden inşa edilmiştir. Kesme taş tekniği bunu gösterdiği gibi kemer aralarındaki cephelerde işlenmiş olan ayyıldızlı armalar ve sel yaranlarının (mahmuz) biçimlerinden de belli olmaktadır.
Kaynak: İslâm Ansiklopedisi