Ekmekçizâde Ahmed Paşa Medresesi
Ekmekçizâde Ahmed Paşa Medresesi, Vefa semtinde, Cemal Yener Tosyalı (Eski Kovacılar) caddesi üzerindeki Molla Hüsrev Camii karşısındadır. Bânisi olan Ekmekçizâde Ahmed Paşa, I. Ahmed döneminde 1015 yılı Safer ayından (Haziran 1606) sonlarına kadar Aralık 1613’de başdefterdarlık makamında bulunmuş, 1618’de vefat edince medresesinin bitişiğindeki türbesine defnedilmiştir. Medreseyi de başdefterdarlığı sırasında yaptırmış olabileceği tahmin edilmektedir. Nitekim Ahmed Paşa’nın Edirne’deki kervansarayı da (1609-10) tarihlidir.
2 Eylül 1914 tarihli bir keşif raporunda medresenin o sıradaki durumu şöyle anlatılmaktadır: “Zemine muttasıl ve birkaçının arka pencereleri olmağla bir dereceye kadar cereyân-ı havâya müsaid ise de, diğerlerinin arkaları kapalı olduğundan cereyân-ı havâdan ve cümlesi de ziyâ-ı şemsin nüfûzundan mahrûm ve râtıb on yedi odası, gusülhâne, abdesthâne, çamaşırhâne ve suyu nâ-mevcud bir şadırvan ile bir dershanesi, hey’et-i mecmûasıyla harâb bir halde olduğundan, talebe iskânı fennen mahzûrdan sâlim değildir. Havlısı vüs‘at-i kâfiyyede olmağla tâdilât ve tâ‘mîrât-ı fenniyye icrâsıyla talebe iskân etdirilebilir; yirmi kişi ikamet edebilir”. 1914’te rutubetli ve harap durumda olmasına rağmen “kadro dahili” olan Ekmekçizâde Medresesi’nin 1918’deki büyük yangın felâketinden sonra evleri yananlar tarafından işgal edildiği aynı belgedeki bir ek nottan öğrenilmektedir.
Bu tarihten sonra uzun yıllar bakım görmeyen ve birtakım yersiz yurtsuzlara barınak olan medrese, ancak 1963’e doğru Vakıflar İdaresi’nce tahliyesi yoluna gidilerek Mimar Cahide Tamer tarafından 1966-1968 yılları arasında tamir edilmiştir; bir müddet sonra da bitişiğindeki Nuri Bey Konağı’nın yıkılması ile yerine yaptırılan İlim Yayma Cemiyeti talebe yurdunun müştemilâtı olmuştur. Günümüzde de (1994) bakımlı bir şekilde bu maksatla kullanılmaktadır.
Muntazam bir dikdörtgen plana göre yapılan medresenin girişi Kovacılar caddesindendir. Baklavalı başlıklı on dokuz mermer sütun avluyu çeviren revak kemerlerini taşır. Revakların üstleri kubbeli olduğu gibi gerideki hücreler de kubbelerle örtülmüştür. Dershanenin karşısındaki sırada helâlarla gusülhane hücresi bulunur. Güzel ve nisbetli medresenin avlusunun güney tarafında, üstü büyük bir kubbe ile örtülü mescid-dershane yer alır. Burası altlı üstlü iki sıra halinde bol pencerelerle aydınlatılmıştır.
Sokakla dershanenin yan duvarı arasına dershane ile hemen hemen aynı büyüklükte olan Ekmekçizâde’nin türbesi yerleştirilmiştir. Yandaki Taştekneler sokağından girişi olan türbe de büyük bir kubbe ile örtülü olup içinde küçüklü büyüklü dokuz sanduka vardır. Türbenin Ahmed Paşa tarafından veya medresenin inşaatından sonra vefatının ardından yapıldığı tahmin edilebilir.
Dershane ve türbenin dışında Taştekneler sokağı kenarında, içinde pek çok mezar taşı bulunan etrafı duvarlarla çevrili oldukça geniş bir hazîre vardır. Pek bakımlı olmayan bu hazîrenin içinde son yıllarda kaçak bir duvar yapılmış, bir kısmı tanzim edilen mezar taşlarından yeri belli olmayanlar ise duvar diplerinde istiflenmiştir. Türbenin girişi üstündeki sundurma da yıkılmıştır.
Hazîre duvarı ile türbenin birleştiği köşede çok güzel bir sebil bulunmaktadır. Ayvansarâyî, Molla Hüsrev Camii’nden bahsederken bunun bitişiğinde Hüsrev Kethüdâ adında bir hayır sahibinin bir dârülkurrâsı ile (1565-1566) sebilinin olduğunu da kaydeder. Dârülkurrâdan bugün bir iz olmamakla beraber Hüsrev Kethüdâ sebili son derece perişan bir halde durmaktadır. İstanbul’un en eski sebillerinden olan bu küçük eser, önündeki sokak seviyesinin çok yükselmesi sonunda şebekelerinin alt kenarına kadar toprağa gömülmüştür. Mukarnaslı başlıklı mermer üç sütun sebilin mermerden sivri kemerlerini taşır. Herhalde üstünde evvelce ahşap ve geniş saçaklı bir çatı örtülü idi. Sütunların arasında ise zarif desenli üç şebeke bulunur. İzzet Kumbaracılar, kaynağını göstermeden sebilin (1565-66) yılında yaptırıldığını bildirir.
Sebil gerçekten XVI. yüzyıla aitse bitişiğinde bulunan XVII. yüzyıl medresesi ve türbesiyle münasebeti ayrıca araştırılması gereken bir konudur.
Kaynak: İslâm Ansiklopedisi