Cacabey Medresesi
Cacabey Medresesi Kırşehir’dedir. Cacabey aşiretinin beyi olan Emir Bahaddin Caca’nın oğlu olan Cacaoğlu Nureddin Cebrail, 1240’ta Kırşehir’de doğdu. Kırşehir’e büyük hizmetlerde bulunmuş önemli bir şahsiyet olan Cacaoğlu Nureddin Cebrail “Cacabey” adıyla ün kazanmıştır. Selçukluların son yıllarında düzen bozulduğu için iller valiler ile yönetiliyordu. Eskişehir Emiri olarak görülen Cacabey, bir süre Tokat’ta kaldıktan sonra Kırşehir’e bey olmuştur. Cacabey, 1301 yılında Rum tekvurları ile savaşırken şehit düşmüş, naaşı Kırşehir’e getirilerek 1272’de yaptırdığı medresenin yanındaki türbeye defnedilmiştir.
Cacabey Anadolu’da bir çok hayır kurumu yaptırmıştır. Eskişehir’de bir cami ve bir han yaptırmış, 17 cami ve zaviyenin onarımına katkısı olmuştur. Ancak yaptırdığı en önemli eser Kırşehir’de bir mimari anıt olarak yükselen Cacabey Medresesi’dir. Devrin fakültesi gözüyle bakılan bu binada İslam Hukuku, felsefe ve tasavvuf dersleri de öğretilmekteydi.
Kırşehir kent merkezinde bulunan Cacabey Medresesi, minaresinde uygulanan üç farklı tuğla örgü sistemi ile Anadolu’daki tek örnektir. Doğu-batı yönünde uzanan, kareye yakın dikdörtgen bir oturum alanı üzerinde inşa edilmiş kapalı avlulu bir medresedir.
Taç kapısındaki Arapça kitâbesine göre medrese, Selçuklu Sultanı III. Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında Kırşehir Emîri olan Cacaoğlu Nureddin Cebrail tarafından 1272-73 yılında inşa ettirilmiştir.
10 Mayıs 1272 tarihini taşıyan ve medresenin inşaatı tamamlanmadan düzenlendiği anlaşılan vakfiyeler; vâkfın Kırşehir, İskilib, Kuşhisar (Koçhisar) ve Sultanyüği (Eskişehir) içinde ve civarında, bir kısmı da Ankara, Konya ve Aksaray vilâyetinde bulunan bütün mal ve mülkünü, kısmen kendi çocuklarına ve torunlarına ve kısmen de Kırşehir, İskilib, Tahmageni, Sultanyüği ve Kayseri’de bulunan medrese, cami, han ve başka yapılara bağışladığını ortaya koymaktadır. Özellikle Moğolca tanzim edilmiş vakfiye, 13’üncü yüzyıl Anadolusunda bilinen tek örnek olması bakımından büyük önem arz etmektedir.
19’uncu yüzyıla ait seyahatnâmelerde harabe halinde olduğu belirtilen medresenin, 1907 tarihli Ankara Vilâyeti Salnâmesi’ne göre, kısmen camiye dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Daha sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün denetiminde çeşitli onarımlar geçiren medrese, günümüzde cami olarak hizmet vermektedir.