Ahmed Cemâl Paşa

Ahmed Cemâl Paşa, (6 Mayıs 1872 – 21 Temmuz 1922), Devlet-i Aliyye’nin modern tarihindeki önemli figürlerden biridir. İkinci Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen üyelerinden olan ve “Üç Paşalar” olarak bilinen liderler grubunun bir parçası olan Cemal Paşa, siyasi ve askeri kariyeri boyunca birçok önemli karara imza atmıştır.

Erken Yaşamı ve Askeri Kariyeri

Fahrettin Paşa ile

Midilli’de doğan Ahmed Cemal, genç yaşta askeri eğitime başladı ve 1893 yılında Harp Okulu’ndan mezun oldu. Askeri kariyerine genelkurmayda başlayan Cemal Paşa, sırasıyla çeşitli kademelerde görevler aldı. İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisi, onun kariyerinde yeni bir sayfa açtı ve bu cemiyetin askeri kanadının örgütlenmesinde etkin rol oynadı.

İkinci Meşrutiyet ve İttihat ve Terakki

1908 İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, Cemal Paşa siyasi sahnede daha belirgin bir rol almaya başladı. İttihat ve Terakki’nin en etkili liderlerinden biri olarak, Devlet-i Aliyye’nin iç ve dış politikalarında belirleyici bir figür haline geldi. Özellikle Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı sırasında aldığı roller, onun askeri ve siyasi kariyerinde dönüm noktalarıydı.

I. Dünya Savaşı’nda Rolü

Cemal Paşa, I. Dünya Savaşı sırasında özellikle Suriye ve Filistin cephelerinde Devlet-i Aliyye kuvvetlerine komuta etti. Bu süre zarfında, Mısır’ı fethetme girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı ve bu durum Devlet-i Aliyye’nin savaşta genel başarısızlığının bir yansıması oldu. Cemal Paşa’nın bu dönemdeki önemli eylemlerinden biri, Ermeni Tehciri’nde aldığı kararlar ve uygulamalarıdır.

Savaş Sonrası ve Sürgün Hayatı

Devlet-i Aliyye’nin savaşta yenilgiye uğramasının ardından Cemal Paşa, diğer İttihat ve Terakki liderleriyle birlikte yurt dışına kaçtı. Almanya’dan Afganistan’a, oradan da Sovyetler Birliği’ne uzanan sürgün hayatı, onun siyasi ve askeri faaliyetlerine devam ettiği bir dönem oldu. Ancak bu süreç, 1922’de Tiflis’te suikaste uğrayarak ölümüyle sona erdi.

Adana Valiliği ve Yönetim Tarzı

Cemal Paşa, karşılaştığı yürek burkan insan manzaralarını ve siyasi ihtirasların meydana getirdiği yıkımı hükümete şöyle bildirecekti:

“Dünyanın her köşesinde samimi bir teessür bulmuş olan Adana fecia-yı ahiresi, şehri büyük bir kısmayla sahipsiz, birçok aileleri meskensiz, hamisiz, servetsiz bırakmıştır. Çadır altında hükümetten bir nasib-i istirahat bekleyen aileler, kucağındaki yetimin yeis-i istikbali ile gözlerinde siyah bir zill-i endişe titreyen sakat valideler, kendisini ağuş-ı şefakat-i ebeveyninden ayıran sevk-i mukadderata karşı boynunu bükerek, aczin medar-ı teselliyati olan gözyaşlarından başka, tadil-i hüsran ve ziya edecek vasıtaları olmayan ve bikes çocuklar.

Yirminci asır medeniyetinin şu parlak devr-i terakkisiyle istihfaf ediyor. Zannedilen bir kurun-ı vustâ faciası teşkil ediyordu. Memleket o kadar harab, felaketzedeganın hali o kadar acıklı, perişan olan ailelerin enkazı o kadar feci ki, gözyaşlarını zaptederek bakabilmek için insandan başka bir zi-hayat olmak lazımdır. İşte bu sahne-i fecianın enkaz-ı tarumarı üzerinde zayiat-ı maziyeyi sür’atle telafi edebilecek bir hükümet, şefik ve rahim, faal ve muktedir, genç ve cesur bir Adana Hükümeti tesis edildi.”

Cemal Paşa, büyük bir isyan ile yıkılan Adana’yı kısa sürede ayağa kaldırmayı başardı. Su kuyuları, liyakat sahibi memurlar ve güçlü jandarma sistemiyle Adana’nın süper valisi konumuna gelmişti. Adana’da böylesi müşfik bir yönetim sergileyen Cemal Paşa’nın Bağdat Valiliği görevi sırasında takındığı sert mizacı, hatta şedit denilebilecek yapısıyla bölgede korkunun mücessem simgesine dönüşecek ve Arap hafızasında Türk imajını menfi anlamda sarsacak kadar etkili bir figür olacaktı.

Fransa’nın Yanında Savaşa Girmek İstemesi

1914 yılında Bahriye Nazırlığına atanan süper Vali Cemal Paşa, göreve geldiğinde enerjisini büyük oranda Devlet-i Aliyye’nin Fransa yanında savaşa girmesi üzerine harcadı; ancak bu girişimlerden sonuç alamadı. Devlet-i Aliyye’yi resmen savaşa sokan Sivastopol Saldırısı gerçekleştiğinde Bahriye Bakanı Cemal Paşa olduğu düşünüldüğünde Paşa’nın savaşı kaçınılmaz gördüğü ama son saate kadar Almanları son seçenek olarak gördüğü aşikârdı.

Savaş başladıktan sonra Mısır’a yapılacak harekâtın başına da Cemal Paşa getirilmiş, bu da onun hükümet içerisindeki konumunu perçinlemişti. Üstelik Gazze Muharebelerindeki başarısından dolayı “Murassa Osmani Nişanı” payesine layık görülen Cemal Paşa, Kudüs’ün düşmesini engelleyemeyen komutan olarak tarihe geçti. Cemal Paşa, ülkesine olan bağlılığına rağmen Enver ve Talat Paşalar ile birlikte 1 Kasım 1918 gecesi bir Alman zırhlısıyla önce Odesa Limanı’na oradan da Berlin’e kaçacaktı.

Afgan İsyanı ve Anadolu Mücadelesine Katkıları

Cemal Paşanın Afganistanda çektirdiği bir fotoğraf. .Afganistan Kralı Emanullah Hanın daveti üzerine Afganistan ordusunun eğitilmesi için Subayları ile birlikte bölgeye gitmiştir.

Cemal Paşa, önce Berlin ardından da Münih’e geçmişti. Almanya’dan İsviçre’ye geçen paşa, Davos’ta bir süre inzivaya çekildi; ama gençliğinden beri hareketli bir yaşamı olan Cemal Paşa daha fazla dayanamayarak Afganistan’da İngilizlere karşı bir ihtilal tertiplemek için harekete geçti.

Rusların da desteğini arkasına almayı başaran Cemal Paşa, 14 Eylül 1920’de Afganistan Emiri Amanullah Han’dan aldığı davet üzerine Afganistan’a geçti. Hareketli Valilik yıllarının verdiği tecrübeyi burada da kullanmayı başaran Cemal Paşa, kısa sürede Afganistan’da harp okulu, tercüme ofisleri ve hastaneler gibi birçok önemli kuruluşu hayata kazandırdı.

Tüm bu hamlelerinin amacı İngilizleri Afganistan’da meydana gelecek bir isyanla tehdit etmek suretiyle İngilizlerin Anadolu’daki mütecavizine bir son vermekti. Bu hamleler İngilizleri ciddi bir endişeye sevk etmeyi başarmıştı. Cemal Paşa için şimdi sırada Mustafa Kemal ve Ankara ile arayı düzeltmek vardı.

Bu yüzden Mustafa Kemal’e mektuplar yazan Cemal Paşa, hem nedamet getiriyordu hem de Mustafa Kemal’in emrinde olduğunu bildiriyordu. Mustafa Kemal Atatürk de Cemal Paşa’yı kazanmak istiyordu; ama Enver Paşa ile arasına keskin hatlarla bir set çekmesini istiyordu. Hatta Ali Fuat Paşa’ya Cemal Paşa’nın Enver Bey ile olan tüm münasebetini kesmesi ricasını ilettirmiş, Cemal Paşa bu teklifi memnuniyetle kabul etmişti.

Mustafa Kemal, Cemal Paşa’ya doğrudan kaleme aldığı mektubunda Afganistan’daki samimi gayretlerini överken Enver Paşa konusundaki uyarılarını bu kez açıkça isim zikrederek yapacaktı:

“Evvela, Türkiye halkının idare ve akide şekillerinde inayet-i hak ile gelmiş olan inkılabın mahiyetini ehemmiyetle tetkik ediniz. Saniyen, memleket ve millet nazarında iade-i mevki ve itibar için sakin ve mütevekkil ve herhalde acelesiz müspet ve maddi mesai sarfetmek zarureti vardır. Bu takdirde sizi seven dostlarınız sizin için çalışmak zeminine malik olabilirler. Aksi takdirde isminizi yadetmekten bile içtinap edebilirler. Salisen, Ef’al ve harekâtınızda isabet için behemahal Ankara’nın sık sık talimat ve nesayihine ihtiyaç zaruridir. Enver’in sözü ile hareketin ve hatta her hangi bir noktada onunla teşrik-i mesainin mucib-i nikbet ve vahamet olduğunda hala tereddüde mahal yoktur. Sizin mazideki en büyük hatanız, ağleb-i ihtimal vicdanınıza muhalif olarak onların içinde kalıp kendi inisiyatifinizi terk etmiş olmanızdır.”

Mustafa Kemal, bu sözlerle Cemal Paşa’ya kibarca geçmişte Enver Paşa’nın arkasından giderek hata yaptığını; eğer bu defa aynı yanlışı tekrarlamazsa Ankara Hükümeti’nin Afganistan’da giriştiği mücadeleyi destekleyeceğini ima ediyordu. Cemal Paşa, cevaben yazdığı mektubunda geçmişte körü körüne Enver ve Talat Paşaların peşinden gittiği iddialarını kabul etmek istemese de Mustafa Kemal’e tam bağlılığını şu sözlerle bildirecekti:

“Fakat hülasaten ve sarahaten şunu tekrar edeyim ki, siz sulh-i milliyi istihsal edinceye kadar bütün kudret ve mevcudiyetimle sizinle beraber çalışacağım. Sizin mevkiinizi zaafa uğratacak her teşebbüsü telin edeceğim. Bütün teşebbüsat-ı hariciyemde sizden mülhem olarak her teşkilatımı sizin bir şubeniz addedeceğim. Hülasa sulh imza edilinceye kadar, sizden ayrılmayacağım. Sulhun imzasın müteakip memlekete gelerek evvela kendimi temizleyeceğim. Yani eski arkadaşlarım sayesinde şahsıma sürülen lekeleri kökünden tathire çalışacağım ve mesai esnasında sizden de azami muavenet talep edeceğim. Ondan sonra sizinle uzun uzadıysa görüşerek siyasi kanaatlerimle siyasi kanaatleriniz arasında tevafuk-ı tam görürsek sizinle beraber sonuna kadar çalışacağım. Eğer kanaatlerimizde ihtilaf görürsek yine hayatımın sonuna kadar size dost kalmak şartıyla bir suret-i tesviye bulacağım. İşte azizim hiç tebeddül etmesi imkân olmayan bir hatt-ı hareket. Bundan sonra size her ne yazarsam, her ne söylersem sanki hep sizin muvaffakiyetinizi temin emeli olduğuna itimat ediniz.”

Ölümü ve Yankıları

Mustafa Kemal’e yazdığı mektupta açıkça kendisini Enver Paşa’nın kötü mirasından kurtarmaya çalışacağını bildiren Cemal Paşa, Enver Paşa’nın Ruslara savaş ilan etmesinden kısa bir süre sonra kimliği belirsiz kişilerce vurularak öldürüldü. Enver Paşa’nın Ruslara karşı dağa çıkmasından kısa bir süre sonra Rus istihbaratı ÇEKA, Cemal Paşa’dan olayla bir ilgisi olmadığına dair beyanatta bulunmasını istedi. İngilizlere karşı Rus desteğini kaybetmek istemeyen Cemal Paşa, bu isteği derhal yerine getirdi.

Oysa Ruslar, Cemal Paşa’ya olan güvenini bir kez yitirmişti ve onun tüm çabasını görmezden geliyorlardı. Rusları yeniden kazanmak isteyen Cemal Paşa, Mustafa Kemal’den destek talep ederek Cemal Paşa’nın Enver’e değil, kendisine çalıştığını bildirdiği bir telgraf istedi. Tiflis’te Mustafa Kemal’in telgrafını beklediği sırada elim hadise gerçekleştirildi. Halil Paşa, Tiflis’te bulunan Cemal Paşa’ya Ermenilerin kendisini öldüreceğini bildirdiğinde, bu iddiaya gülerek şöyle dedi:

“Amma yaptın Halilciğim, beni niye öldürmeye kalksınlar, sonra benim Suriye’de Ermenilere yaptığım yardım herkesin bildiği şeylerdir. Neden olsun bu.”

Bu çoğunlukla “Cinayeti Ermeniler işledi” tezini savunanların ileri sürdüğü bir görüş olarak benimsenmektedir. Bir başka iddia, cinayeti Rusların işlediği yönündeydi. Enver Paşa sonrası İttihatçı liderlere olan güveni sarsılan Rus istihbaratı, sınırları içerisinde bir girişime daha mahal vermeden Cemal Paşa’yı ortadan kaldırmaya karar verdi. Bir farklı görüşe göre ise, cinayetin arkasında İngilizler bulunuyordu. Cemal Paşa’nın Afganistan’daki zararlı faaliyetleri İngilizleri harekete geçirmişti.

Tüm iddialara rağmen Ermeniler dahil hiç kimse bu cinayetin sorumluluğunu üzerine almak istemiyordu. Bu cinayet Ankara’da da geniş yankı bulmuş, Mustafa Kemal doğrudan beyanat vermemişse de kendisine yakın gazeteciler bu cinayeti lanetlemişlerdi. Hatta Ankara, yayın başkanlığını bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı Hâkimiyet-i Milliye gazetesi bu cinayeti en sert biçimde eleştiren yayın olacaktı:

“Bu elim haberin maalesef kati surette tahakkuk etmiş olmasıyla Cemal Paşa’nın da Türk düşmanlarının kurşununa hedef olduğu anlaşılmıştır. Cemal Paşa şu veya bu ölçü ile ölçebileceğimiz Cemal Paşa olduğu için değil, çok milliyetperver bir Türk olduğu için, Cemal Paşa şu veya bu adamın kini, intikamı için değil, Türklük içinde yetişmiş, büyümüş ve iş görmüş bir zevat olduğu için öldürülmüştür. Bugün kendisine yönelen hain ve cani eller, Türklüğün ve Türklüğün bu azim cidali içine kendisini atmış olan kıymetli vücutları, bu vücutları yetiştiren ve ortaya çıkaran bütün şu aziz toprakları paramparça etmek isteyen hain ve cani ellerdir. Gerçi şimdi bu cani eller hariçte, topraklarımızın haricinde çalışmaktadırlar. Fakat cinayetlerini içimize kadar sokamamaları, yüzlerini buraya çeviremediklerinden değil, karşılarında aslan gibi kükreyen süngülülerimizin kalplerine koyduğu korkudandır. Fakat bu kadar alçak cinayet levhaları düzenler, Türkün sabır ve tahammülünün taşabileceğini de unutmamalıdır. Türk milleti bu cinayetlerin nasıl ve ne surette yapıldığını, hangi alçak dimağlar mahsulü olduğunu pekâlâ bilmektedir.”

Hüseyin Cahit Yalçın da köşesinden bu cinayete büyük bir tepki göstermiş, yurt dışında Türk büyüklerine yönelik saldırıların yalnızca İttihatçılara münhasır bir sorun olmadığına dikkat çekmişti:

“Birkaç günden beri Cemal Paşa’nın şahadetine dair bir şayia olan elim haberin teyit etmesi Türk milletini yeni bir matem karşısında bırakmıştır. Cemal Paşa, Meşrutiyet’in başlangıcından Mütareke Dönemi’ne kadar memleketin siyasi hayatında faal bir mevki tutmuş olduğu için isminin etrafında birçok gürültüler olmasını, birtakım ihtiras fırtınaları kopmasını tabii görmelidir. Cemal Paşa’nın birçok noksanları, kusurları hatta verilecek hesabı olabilir. Fakat Cemal Paşa bütün bunları Türk milletine karşı borçludur. Hiçbir yabancı kurşunun onu öldürmeye hakkı yoktur. Türk milleti bu cinayeti ancak nefret, kin ve gayz ile karşılayabilir. Fransa’dan yüz elli kişiyi çekip alınız, Fransa kalmaz diye bir söz vardır. İşte hem gafil, hem cani olan bir heyet, bu sözü Türklere tatbik etmeye kalkışmıştır. Hâlbuki Türklerde bir Talat’ın, bir Cemal’in elinden düşecek milliyet ve istiklal sancağını derhal kaparak aynı mücadele yoluna atılacak yüzlerce Talat ve Cemal yetişecektir.”

Cemal Paşa 21 Temmuz 1922 yılında Tiflis’te 2 yaveri ile beraber sokak ortasında kimliği belirsiz kişilerce öldürüldü. Onu kimin, neden öldürdüğü asla ortaya çıkartılamadı. Cemal Paşa, günahı ve sevabıyla her daim tartışmaların odağında olan bir isimdi. Ermeniler onu ‘müşfik bir Türk Vali’ olarak hatırlarken, Araplar kendisini her daim ‘zalim bir Türk yönetici’ olarak yâd etmektedir. Cemal Paşa, öldüğü son ana kadar tıpkı Enver Paşa gibi bir gün ülkesine dönme hayaliyle yaşadı; ama o da tıpkı Enver ve Talat Paşa gibi bir tabutun içerisinde vatanına dönebilecekti.

Mirası ve Tarihsel Değerlendirme

Cemal Paşa, Devlet-i Aliyye ve Türk tarihinde önemli bir figür olarak kalmaya devam etmektedir. Askeri ve siyasi başarılarıyla öne çıkan bir lider olarak Devlet-i Aliyye’nin tarihinde unutulmaz bir yer edinmiştir.

Ahmed Cemal Paşa’nın hayatı, Devlet-i Aliyye’nin çöküş dönemini ve bu dönemin getirdiği zorlukları anlamak için önemli bir örnek teşkil etmektedir. Askeri başarıları ve siyasi manevraları, onu Devlet-i Aliyye tarihinde unutulmaz kılmıştır.