Şehzade Bayezid

Şehzade Bayezid,1526’da İstanbul’da doğdu. 23 Temmuz 1562 yılında boğularak öldürüldü.

11 Kasım 1539’da kardeşi Cihangir ile birlikte sünnet edildi. 1541 Macaristan seferine katıldı. 1546’da Karaman sancak beyliği ile Konya’ya gönderildi. 1548’de İran üzerine yürüyen babasını Akşehir’de karşıladı, ordu Halep’te kışladığında da babası tarafından oraya çağrıldı. 1553 Nahcıvan seferinde ise taht muhafazası için Edirne’ye yollandı. Fakat Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinden (6 Ekim 1553) sonra onun adına isyan eden Düzme Mustafa kuvvetlerini durdurmada ağır davranması, bu olayın kendisince düzenlendiği rivayetine yol açtı. Bu da babasının kendisine olan güvenini sarstı. Bununla birlikte Kanûnî oğlunu bağışladı ve Kütahya’ya gönderdi. “Ben kulunuzu muradına irgürdünüz” diye babasına teşekkür eden Bayezid, kendini artık tahtın tabii vârisi olarak görmeye başladı. Bu yüzden de ağabeyi Selim ile aralarında bir saltanat mücadelesi baş gösterdi. Bu mücadele yalnızca Bayezid’in ihtiraslarının ve aradaki çıkarcıların tertiplerinin değil ülkedeki idarî, sosyal, ekonomik şartların da bir sonucu idi. Kanûnî’nin saltanatına karşı başlayan hoşnutsuzluk, Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinden sonra daha da yaygınlaşmıştı. Nahif yaratılışlı, barış sever bir ruha sahip olan Bayezid kendisini zevk ve safaya düşkün Selim’den daha üstün görüyordu. Ayrıca Fâtih Kanunnâmesi’nin kardeş katli ile ilgili maddesinin uygulanması endişesi de saltanat mücadelesine girişmesinde rol oynadı.

Bayezid, annesi Hürrem Sultan’ın ölümü (16 Mart 1558) ile en güçlü koruyucusunu kaybedince kendisine taraftar toplamaya koyuldu. Bu durumda oğullarını birbirinden uzaklaştırmayı gerekli gören Kanûnî, her birinin haslarına 300.000 akçe ilâve ederek (terakki) Selim’i Konya’ya, Bayezid’i de Amasya’ya nakletti (6 Eylül 1558). Ancak Bayezid bu nakli bir hakaret saydı ve birtakım bahanelerle Kütahya’da kalmaya çalıştı. Bu arada kendisine yeni terakkiler, oğullarına da sancak verilmesi gibi bazı isteklerde bulunmuş, fakat babasının ısrarı karşısında 28 Ekim’de Kütahya’dan ayrılmıştı. Yine de bu tayini “cennetten cehenneme doğru” saydığından şikâyetler yağdırmış ve elli beş gün süren uzun bir yolculuktan sonra 21 Aralık 1558’de Amasya’ya varmıştı.

Kanûnî Sultan Süleyman Bayezid’i avutucu vaadlerle oyalarken o, “Padişah olan yalan söyler mi?” diye babasını suçlamaya yönelmiş ve adam toplamaya da hız vermişti. Bayezid’in “yevmlü” denilen askerlerini dağıtamayan Kanûnî Selim’in de asker toplamasını istemiş, ayrıca bazı beylerbeyileri ile vezir Sokullu Mehmed Paşa’yı ona yardıma göndermişti. Bu sırada Bayezid’in sancağından çıkması bir isyan olarak değerlendirilmiş, onun ve taraftarlarının katledilmelerinin vâcip olduğu hakkında fetvalar alınmıştı. Şeyhülislâm Ebüssuud Efendi ile bazı din adamlarının verdikleri fetvalarda Bayezid, padişahın itaatinden çıkıp kaleleri ele geçiren, halka “mal salup” cebren alan ve asker toplayan bir “bâgī” olarak suçlanmıştı.

Bu arada Amasya’dan Ankara’ya gelmiş bulunan Bayezid durumu öğrenince 30.000’i bulan kuvvetleriyle hareket ederek 29 Mayıs 1559’da Konya önlerine vardı. Ancak onun adamları Selim’i destekleyen düzenli kuvvetlere göre eğitim yönünden çok yetersiz olduğundan 30 Mayıs’ta başlayan ve iki gün süren savaş Bayezid’in yenilgisiyle sonuçlandı. Süratle Amasya’ya dönen Bayezid, Müftü Muhyiddin Cürcânî’yi babasına göndererek affını diledi. Fakat oğlunu affa lâyık görmeyen Kanûnî onun derhal yakalanmasını emretti. Bunun üzerine Bayezid oğulları Orhan, Osman, Mahmud ve Abdullah’ı alarak 7 Temmuz’da Amasya’dan çıktı. Doğu sınırına yaklaştığında Sa‘d Çukuru mevkiinde kendisine yetişen sancak beyleriyle tutuştuğu savaşı kazandı; ancak Osmanlı topraklarında barınamayacağını anlayınca 1559 Ağustosu ortalarında adamlarıyla birlikte İran’a sığındı.

23 Ekim’de Kazvin’e vardığında Şah Tahmasb tarafından parlak bir törenle karşılandı, hatta başına tabaklar dolusu mücevher saçıldı. Şah Tahmasb, Bayezid’in ricası üzerine görünüşte Kanûnî’den onun affını diledi. Kanûnî de bir ara oğlunun suçunu bağışlamayı düşündü, fakat Selim’le Tahmasb’ın olumsuz tutumları karşısında bundan vazgeçti. Selim kardeşinin ortadan kaldırılmasını daha uygun buluyordu. Bu çekişmeden faydalanmak isteyen Tahmasb da bir suikast hazırlandığı iddiasıyla önce Bayezid’in askerlerini dağıtmış, 16 Nisan 1560’ta da onu ve oğullarını hapsettirmişti.

Bundan sonra Kanûnî, Selim ve Tahmasb arasında Bayezid’in teslimi konusunda yazışma ve pazarlıklar başladı. Sonunda padişah şahın isteklerinden bir kısmını kabul etmek zorunda kaldı. Buna göre Tahmasb’a 1.200.000 altın ödenecek, Kars Kalesi de İran’a bırakılacaktı. Ayrıca Selim de padişah olduğunda İran’la dost kalacağını belirten bir ahidnâme vermişti. Anlaşmaya varılınca Bayezid ve oğullarını teslim alacak Osmanlı elçileri 16 Temmuz 1562’de Kazvin’e ulaşmışlardı. Bayezid, 23 Temmuz Perşembe günü Selim’in çavuşbaşısı Ali Ağa’ya teslim edildi ve hemen orada boynuna geçirilen kementle boğularak öldürüldü. Arkasından dört oğlu da aynı âkıbete uğradı. Daha sonra bu beş Osmanlı şehzadesinin naaşları Sivas’a getirilerek surların dışına defnedildi. Sonradan Melik-i Acem Türbesi diye tanınan bu türbe günümüze ulaşmamıştır. Bu arada Bayezid’in Bursa’da bulunan üç yaşındaki beşinci oğlu da öldürtülmüştür. Bayezid’in katlinden sonra Tahmasb’a vaad edilenden az olarak 500.000 filori ile bazı değerli hediyeler gönderilmiştir.

Mizaç itibariyle babasına benzeyen Bayezid’i 1555’te Edirne’de gören seyyah H. Dernschwam onu kısa boylu, solgun, sarı benizli, zayıf ve hafif bıyıklı olarak tarif eder. Ayrıca o kendisiyle tanışan diğer seyyahlar tarafından melankolik tabiatlı, fakat okumayı ve iyiliği seven, faziletli, şair yaratılışlı, zeki, mütevazi, mert ve cesur bir kişi olarak da nitelendirilmektedir. Şâhî mahlasıyla şiirler yazan Bayezid’in Kütahya’da iken âlimlerden ve şairlerden oluşan bir “irfan âlemi” kurduğu bilinmektedir. 1443 beyitten oluşan divanında Farsça şiirler de vardır. Ayrıca “baba” redifli manzum afnâmesi, devrinde ülkenin her tarafında okunmuştur. Bayezid olayı, kanlı bir iç savaştan başka, yeniçerilerin muhafız olarak Anadolu’ya yayılması, şehzadelerden yalnızca en büyüğüne sancak verilmesi gibi bazı idarî değişikliklere de sebep olmuştur.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi