İvazzade Halil Paşa

İvazzade Halil Paşa (1724-25) yılında İstanbul’da doğdu. Belgrad’ı 1739’da Avusturyalılar’dan geri alması dolayısıyla “Belgrad fâtihi” diye ün yapan Sadrazam İvaz Mehmed Paşa’nın oğludur. Bu seferde babasıyla birlikte bulundu ve onun sadrazamlığı döneminde dergâh-ı âlî kapıcıbaşılığına getirilerek memuriyet hayatına başladı (21 Ağustos 1739). Bu görevle ve silâhşor unvanıyla mübâşir olarak bazı muhallefât tesbitlerine gönderildi. Bu amaçla gittiği Mısır’dan sonra Hicaz’a da uğrayarak hac farîzasını eda etti. Oradan döndükten sonra (18 Ocak 1756) mîrâhûr-ı sânîliğe, aynı yılın 30 Eylülünde mîrâhûr-ı evvelliğe getirildi. (10 Kasım 1757) bu görevden azledildikten sonra değişik görevlerle Bağdat ve Şam’a gönderildi. Ağustos 1760’ta çavuşbaşı olan Halil Beyefendi 29 Nisan 1762’de bu görevinden de alındı ve Aralık 1762’de geçimini sağlamak için İstanbul Duhan Gümrüğü eminliğine, (23 Mart 1764) ikinci defa mîrâhûr-ı evvelliğe tayin edildi.

1768 yılında Rusya’ya karşı düzenlenen sefere çıkılırken sadâret kethüdâsına vekâleten İstanbul’da kalan İvazzâde Halil Beyefendi, (19 Temmuz 1769) üçüncü defa birinci mîrâhur oldu ve ardından orduda “nâmdar vezirler”in bulunmadığı gerekçesiyle  (5 Ekim 1769) vezâret verilerek Rumeli beylerbeyiliği pâyesiyle Silistre’ye yardıma gönderildi. Sadrazam Moldovanî Ali Paşa’nın Hotin önlerinden çekilmesi ve bu kalenin elden çıkması üzerine de kendisine sadrazamlık yolu açıldı. III. Mustafa, babası Hacı İvaz Paşa’dan gelen şöhretinden de yararlanmayı düşünüyordu. İstanbul’da  (12 Aralık 1769) verilen tayin kararı üç gün sonra mührün teslimiyle fiilen gerçekleşmiş oldu. Halil Paşa o sırada Hacıoğlupazarcığı’nda bulunuyordu. 17 Aralık’ta Babadağı’ndaki ordugâha ulaşan yeni sadrazamdan, burada okunan hatt-ı hümâyunda kendisinin “istiklâl-i tâm üzere vekîl-i mutlak” olduğu vurgulanarak fetihler için gayret göstermesi isteniyordu.

İvazzade Halil Paşa’nın sadâreti zamanı, 1768’de başlayan Osmanlı-Rus savaşındaki iki büyük başarısızlığın gerçekleştiği dönem olmuştur. Bunlardan ilki 6-7 Temmuz 1770 gecesinde vuku bulmuş ve Çeşme Limanı’ndaki Osmanlı donanması Ruslar tarafından yakılmıştır. Denizlerdeki çarpışmalar için müdahalesi söz konusu olmayan sadrazamın dönemindeki ikinci olumsuz gelişme serdâr-ı ekrem olarak idare ettiği, ancak Rus kuvvetleri karşısında yenilgiye uğrayarak ordugâhı terketmek zorunda kaldığı Kartal (Larga) Muharebesi’dir (2 Ağustos 1770). Osmanlı ordusunun verdiği zayiat kadar geri dönüş sırasında yaşanılan tehlikeli vaziyet üzerinde duran tarihçilerin belirttikleri taktik hatası, taşkın suları sebebiyle köprü kurulamadığı halde Tuna’dan karşıya geçilmesidir. Sadrazamın buradaki birtakım kusurlarını sıralayan çağdaşı bazı tarihçiler ise bu çarpışmayı “Halil Paşa inhizamı” adıyla anmışlardır. Kartal hezimeti, İstanbul’a ordugâhtan yazılan (13 Ağustos 1770) tarihli ayrıntılı bir mahzarla duyuruldu. Ayrıca Halil Paşa doğrudan padişaha yazdığı arîzada açık bir şekilde, “Bu askerle iş görülmez” diyerek barış görüşmelerine başlanması isteğinde bulunmuştur. Nitekim daha sadâretinin ilk gününde Ahmed Resmî’nin kendisine sunduğu Lâyiha’da belli başlı aksaklıklar sıralanmış ve askerin içinde bulunduğu durum, “Orduda âvâre gezenler hâlidir” başlığıyla verilmişti.

III. Mustafa, İvazzâde Halil Paşa’yı hemen görevden almadı ve gelişmeleri kader olarak kabullendi. Daha sonra sadrazam diğer kalelerin savunmasına yönelik tedbirler almaya çalıştıysa da İsmâil ve Bender gibi bazı kaleler fazla karşı koyamadan Ruslar’ın eline geçti. İbrâil Kalesi ciddi bir savunma ile bir süre daha işgalden kurtuldu. Rus orduları kumandanından gelen barış teklifi İstanbul’dan karşılık alamadı. Sefer mevsiminin sona ermesi ve ordunun kışlamak için Babadağı’na yönelmesinden hemen sonra Sadrazam Halil Paşa görevinden alındı. (20 Aralık 1770) tarihinde gelen hatt-ı hümâyunla kendisinden mühür alınan Halil Paşa’nın göreve geldiği günden beri bir işte muvaffak olamadığı belirtilmekte, yeni sadrazam Silâhdar Mehmed Paşa’nın tayin fermanında ise selefi pek çok kusur ve kabahatle, bu arada vaktini “müteallikat ve hevâsına sarfetmek”le suçlanmaktaydı.

İvazzade Halil Paşa, hazineye olan epeyce yüklü borcuna rağmen müsâdereye uğramadan fakat vezirliği kaldırılarak mecburi ikametle Filibe’ye gönderildi. Bu müsamahalı davranışlarda, onun dairesinde yetişerek Enderun’a alınan ve Dârüssaâde ağalığına kadar yükselen Bilâl Ağa’nın etkisinin bulunduğu düşünülebilir.

Halil Paşa’nın tekrar vezir yapılarak Eğriboz sancağına tayin edilmesi, Sadrazam Muhsinzâde Mehmed Paşa’nın aracılığıyla  (20 Aralık 1773) gerçekleşti.  (14 Eylül 1774) buna Karlı-ili sancağı arpalık olarak ilâve edilerek yerinde bırakıldı. Halil Paşa daha sonra değişik yerlerde görev yaptı; kardeşi İbrâhim Beyefendi’nin şeyhülislâm olmasından sonra  (24 Şubat 1775) Hersek sancağıyla birlikte Bosna beylerbeyiliğine, onun azlinin ardından  (26 Ağustos 1775) Kavala ilâvesiyle Selânik sancak beyliğine, (28 Eylül 1776) Sivas beylerbeyiliğine tayin edildi. Buraya gitmek üzere hasta bir halde yola çıktıysa da Korupazarı kazasına vardığında  (20 Aralık 1776) günü vefat etti. Halil Paşa’nın mezarının Nallıhan yakınlarında bulunması kuvvetle muhtemeldir.

İvazzade Halil Paşa’nın şahsiyeti hakkında belirtilen görüşlerin ortak noktası, onun keyfine düşkün biri olduğu ve israfa varan cömertliğidir. Şem‘dânîzâde biraz ağır ifadeler kullanırken, Vâsıf hem bu tür bilgilere yer vermekte, hem çelebiliğini hem de nazik mizaçlı olduğunu belirtmektedir. Sadrazam olduktan kısa süre sonra kethüdâlığından azlettiği, fakat sadâretinin son aylarında yine kethüdâsı olan Ahmed Resmî Efendi, daha ılımlı olarak Halil Paşa’yı “avucu delik” ifadesiyle niteleyerek onun aslında kötü biri olmadığından söz eder. Vefat ettiğinde borçları terekesinden fazla çıkmıştı. Son tayin yeri olan Sivas’a giderken yanında yaklaşık seksen cilt kitabı bulunmaktaydı.

Kaynak: İslâm Ansiklopedisi