Çerkes Hasan Bey
Osmanlı’nın Fedakâr Kahramanı: Çerkes Hasan Bey’in Hayatı ve Destanı
1850 – 17 Haziran 1876 tarihleri arasında çerkes kökenli Osmanlı askeri ve Sultan Abdülaziz’in kayınbiraderi olan Çerkes Hasan Bey, Osmanlı tarihine damga vuran olaylardan birinin merkezinde yer almıştır. Hayatı trajediler, fedakarlıklar ve bir intikam eylemiyle şekillenen Hasan Bey’in hikayesi, Osmanlı çalkantılı dönemlerinden birinin adeta özeti niteliğindedir.
Hayatı ve Ailesi
1850 yılında Çerkes aristokrasisinin önemli bir ailesinin ferdi olarak dünyaya gelen Hasan Bey, Zevş Burak kabilesine mensuptur. Babası İsmail Bey, Çerkesistan’dan Osmanlı topraklarına göç etmiştir. Hasan Bey’in ablası Neşerek Kadınefendi, Sultan Abdülaziz’in eşlerinden biri olup, bu bağlantı Hasan Bey’i saraya yakın bir isim haline getirmiştir. Çocukluk yıllarında askeri egitim alan Hasan Bey, Bahriye Mektebi’nde öğrenim görmüş ve Harbiye’yi tamamladıktan sonra mülazım (teğmen) rütbesiyle göreve başlamıştır.
Sultan Abdülaziz Dönemindeki Siyasi Durum
Sultan Abdülaziz dönemi, Osmanlı Devleti için zorlu bir dönemdir. Balkanlardaki isyanlar, Mısır Hidivliği’nin sorunları ve dış baskılar, devletı ekonomik ve siyasi anlamda zor durumda bırakmıştır. Sultan Abdülaziz, 30 Mayıs 1876 tarihinde bir darbeyle tahttan indirilmiş ve 4 Haziran 1876 tarihinde şüpheli bir şekilde vefat etmiştir.(Tüm deliller Şehit edildiğini gösterir.) Bu dönemdeki siyasi oyunlar ve iktidar mücadeleleri, devletin çöküşüne giden yolda önemli bir adımdı.
Sultan Abdülaziz’in tahtan indirilmesinde Sadrazam Müterci̇m Rüştü Paşa, Serasker (Savaş Bakanı) Hüeyin Avni Paşa ve Mithat Paşa gibi devlet adamları önemli rol oynamıştır. Sultanın tahtan indirilmesi ve şüpheli vefatı, halkı ve Abdülaziz’in ailesini derinden etkilemiştir.
Neşerek Kadınefendi’nin Dramı
Neşerek Kadınefendi, Sultan Abdülaziz tahttan indirildiği gün Dolmabahçe Sarayı’ndan Topkapı Sarayı’na nakledilirken, omuzundaki şalın Hüeyin Avni Paşa tarafından çekilip alınmasıyla aşağılanmış ve hastalanmıştır. Sultan Abdülaziz’in vefatının üzerine, 11 Haziran 1876 tarihinde şok geçirerek vefat etmiştir. Ablasının bu trajik ölümü, Hasan Bey’in Hüeyin Avni Paşa’ya karşı duyduğu nefretin temelini oluşturmuştur.
Olayın Gelişimi
Hasan Bey, intikam planını hayata geçirmeden önce yakın arkadaşı Osman Bey ile önemli bir konuşma yaptı. Osman Bey’e şu sözlerle seslendi:
“Sultan Abdülaziz’in intikamını senin alman doğru değildir. Sen çoluk çocuk sahibisin. Onun intikamını almak ancak bana düşer. Çünkü ben onun hem yaveri, hem de kayınbiraderiyim. Üstelik bekârım ve arkamda kalacak kimse yok.”
15 Haziran 1876 gecesi, Mithat Paşa’nın Beyazıt’taki konağında toplanan vükela heyetine baskın düzenledi. Üzerinde altı revolver ve bir Çerkes kaması taşıyan Hasan Bey, konağa rahatlıkla girdi. Toplantı salonuna sessizce yaklaştı ve içeriyi gözetledikten sonra kapıyı hızla açtı. İlk olarak Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı hedef aldı. Hüseyin Avni Paşa, Hasan Bey’i fark ettiğinde silahına davranmaya çalıştıysa da Hasan Bey hızlı davranarak onu vurdu. Hüseyin Avni Paşa ağır yaralı bir şekilde yere düştü.
Hasan Bey, ardından Hariciye Nazırı Raşid Paşa’yı hedef aldı. Raşid Paşa, korkuyla yerinden kalkmaya çalışırken Hasan Bey tarafından göğsünden vuruldu. Toplantıdaki diğer bakanlar büyük bir panik içinde bitişik odalara kaçtı. Hasan Bey, kaçanları yakalamak için kapıyı zorladı ve içeriden gelen seslere doğru ilerledi. Ancak, bakanlar kapıyı içeriden dayanarak Hasan Bey’i durdurmayı başardı.
Bu sırada konağa yakın bir karakoldan askerler çağrılmıştı. Konağı kuşatan askerler üst kata doğru ilerlemeye başladılar. Hasan Bey teslim olmayı reddederek silahıyla kendini savundu ve birkaç askeri yaraladı. Ancak sonunda “Ben askere kurşun sıkmam!” diyerek teslim oldu. Hasan Bey teslim edilirken Bahriye Kolağası Şükrü Bey kendisine hakaret etti. Hasan Bey, çizmesinden çıkardığı küçük bir tabancayla Şükrü Bey’i vurdu ve olay daha da dramatik bir hal aldı.
Yakalanması ve Yargılanması
Hasan Bey, yakalandıktan sonra Süleymaniye Kışlası’na götürüldü. Sorgusu sırasında soğukkanlı ve kararlı bir tavır sergileyerek, yaptığı eylemi gerekçelendirdi. Tarihe geçen şu sözleri dile getirdi:
“Nefsim için bu işi yapmadım. Gayem, bundan sonra kimse padişah hal etmek gibi bir girişime cesaret edemesin.”
Yargılaması, Divan-ı Harp tarafından hızlı bir şekilde gerçekleştirildi ve Hasan Bey suçlu bulunarak idam cezasına çarptırıldı. Cezasının infazı ertesi gün, 17 Haziran 1876 sabahında Beyazıt Meydanı’nda gerçekleştirildi.
İdamı
Çerkes Hasan Bey, 17 Haziran 1876 tarihinde sabaha karşı Beyazıt Meydanı’nda bir dut ağacına asılarak idam edildi. Cesedi iki gün boyunca meydanda bırakıldıktan sonra Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi. Sultan II. Abdülhamid, saltanata geçtikten sonra Hasan Bey’in asıldığı ağacı kestirerek kabri üzerine bir anıt mezar yaptırmıştır.
Mezartaşı Yazısı
Hasan Bey’in mezar taşında şu ifadeler yer almaktadır:
“Ümerâ ve guzât-ı çerâkiseden İsmâil Bey’in oğlu olup, Harb Okulu’nu bitirip, kıdemli yüzbaşı rütbesindeyken genç yaşında velînîmeti uğrunda fedâ-yı cân eden Çerkes Hasan Bey’in kabridir.”
Sonuç
Çerkes Hasan Bey, Osmanlı tarihinin hem trajik hem de kahramanca hikayelerinden birini temsil eder. Onun öyküsü, devrin siyasi ve toplumsal çalkantılarını anlamak için bir pencere niteliğindedir. Cesareti, sadakati ve trajik sonu, Osmanlı tarihinin unutulmaz sahnelerinden biri olarak hafızalarda yer etmiştir.
Ek: Hasan Bey’i Anlatan Halk Türküsü
Aksaray’dan kar geliyor,
Ben sandım ki yar geliyor.
Çıktım baktım pencereye
Çerkes Hasan can veriyor.
Beyazıt’tır meydan yeri,
Hanımların seyran yeri.
Çerkes Hasan’ı astılar,
Sol yanında ferman yeri.
Tarih Araştırmacısı ve Yazarı